267 views 7 mins 0 yorum

İbrahim Orhun Kaplan’a Mektup

In Mektup
Mart 01, 2022

Sevgili İbrahim,

Celal Kuru, Yahya’ya yazdığı mektupta şöyle diyor:“Yazmakla konuşmayı ayıran en bariz şey; tanıdıklarına konuşur, yabancılara yazarsın.” Sana mektup yazıyor olmam, kendini yabancı olarak hissettirmesin lütfen. Ben aslında mektup yazmayı beceremem. Hatırladığım kadarıyla en son mektubumu, on iki yıl önce askerde, bölük komutanının “Herkes bugün istediği birine mektup yazacak” emri üzerine yazmıştım. Kimseyi kendime uzak görmediğim için olsa gerek bir daha böyle bir girişimde bulunmadım. İnsan tanıdıklarına konuşur dedim ama seninle geçirdiğimiz zamanların çoğunda konuşmayı pek de tercih etmediğimizi, genelde bu zamanların sükut içre geçtiğini hatırladım. Bu sükutun, “Susmanın faziletini bildikleri için konuşmuyorlar” kaidesinden mülhem olduğu iddiasında da değilim. İnsan kendiyle konuşmaktan, başkasıyla konuşmaya fırsat bulamaz bazen. 

Aklıma, geçtiğimiz Aralık ayında, vefatının üzerinden on sekiz yıl geçen babam geliyor. Susmak veya çok konuşmamak irsî olabilir mi diye düşünüyorum. O da çok konuşmazdı. Hâlbuki öğretmendi. Okulda saatlerce konuşur, ders anlatırdı. Anlamayan öğrencilere tekrar tekrar anlatırdı. Ama babamla birlikte vakit geçirdiğimiz zamanları düşündüğümde mesela beraber ava gittiğimiz zamanlarda da çok konuştuğuna şahit olmadım. 

İbrahim, avcılığı aslında sevmediğimi bilirsin. Benimki, sadece silah kullanmak hevesi ve iz sürme merakı idi. Zaten bir süre sonra babam artık ava götürmemeye başlamıştı beni. Bu, evin tek erkek çocuğu olmamdan dolayıydı. Şayet babama bir şey olursa anneme ve kız kardeşlerime ben bakacaktım. Babam ava ulaşmak için avların izini sürerdi. Ben ise avı umursamadan babamın karda bıraktığı izleri takip ederdim. Böyle yaparak hem eğlenir hem de güvende olduğumu düşünürdüm. İnsan güvenliğinden emin olmadığı yollarda kendisinden önce gidenlerin izini takip eder. Bazen de ulaşmak istediği yerlere ondan önce gidenlerin izini takip ederek ulaşmayı murat eder.

Bir gün, arka koltukta oturan kızımla beraber seyahat ederken, birden kızımın arka camdan bakarak “Yaşasın en öndeyiz baba!” demesiyle irkilmiştim. Hızımı düşürüp yolun geri kalanını, bu cümleyi düşünerek geçirmeme neden olmuştu bu söz. Elbette çocukça bir sevinçle söylemişti bunu. Lakin biz büyükler, ömrümüzün uzunca bir kısmını arkamıza bakmadan çoğu zaman hep önümüze, hep bizden daha önde ve daha ileri de olan insanları düşünerek, onlara özenerek geçirmemiş miydik? Arada kalmanın derin hüznünü yaşıyordum. 

İnsan hayatı boyunca birçok iz takip eder İbrahim. Ben de hayatım boyunca takip ettiğim izleri düşündüm. Bu izlerin beni nereye çıkardığını… Genelde çok şikâyet eden biri olduğumu bilirsin. Ve ben maalesef bir kaçı dışında bu izlerin beni ulaştırdığı yerden mutmain olamadım. Olamadım ama iz sürmeyi de bırakmak istemiyorum. İz sürmek, yolda olmaktır. Yolun sonuna varır mıyım bilmiyorum ama varanların yolunda kalmak gibi bir duam var. Belki varanların hatırına Allah bu gayreti bana nasip eder. 

İzler… İzler demişken sana geçen gün karşıma çıkan bir menkıbeden bahsetmek istiyorum. Bir kış günü Muhammed Diyâuddin (k.s) hazretleri camiye gitmek için yola çıkmış. Gavs-ı Bilvânisî (k.s) hazretleri de onun karda bıraktığı izlere basarak peşinden gidiyormuş. O esnada “İnşallah ben, onun izinden gideceğim. Dünyada izinden gideyim, ümit ederim ki Allah Teâlâ ahirette de ondan ayırmaz” diye içinden geçirmiş. Camiye girip namazın sünnetini kıldıktan sonra caminin imamı gelerek, camide iki kişi olduğunu görüp şaşırmış. Muhammed Diyâuddin (k.s) hazretlerine, “İçeride iki kişisiniz ama dışarıda bir kişilik ayak izi var. Nasıl oluyor bu?” diye sormuş. Bunun üzerine hazret şöyle buyurmuş: “Evet, biz iki kişiyiz, ama yolumuz birdir…” 

Üzerinden çok geçmemişti ki, bu menkıbeyi şerh eden bir eserle karşılaştım. Kapıldığım hayreti tarif edemem. Radyoda karşıma çıkan parçada şöyle diyordu: “Âşık maşuk yürür karlı bir günde, yolda bir kişilik iz olur kurban”. Bu parçayı, sileceklerinin camları temizlemekte zorlandığı, şeritlerin belli olmadığı bir yolda, istemeden diğer şeride kayma endişesi yaşarken dinliyordum. Yolu tayin etmekte zorlanıyordum. Önümde ilerleyen araçtan kalan lastik izlerini takip etmeyi düşünmüştüm. Tehlikeliydi belki bu… Ya o araç yoldan çıkıp, başka bir yola girseydi? Bu düşünce endişe vericiydi. Çünkü arkamdan gelen araçlar da bu düşünceyle benim çıkardığım izleri takip ediyor olabilirdi. 

Lafı uzattığımın farkındayım. Artık toparlamam gerekiyor. Lakin toparlamam gereken o kadar çok şey var ki İbrahim…

Osman Tuç

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.