Elbet bu başlıkta da bir hinlik vardır. Bekleyip göreceğiz..
Yıllar evvel aldığım ekmeklerle yürürken bir arkadaşım ekmekleri elimden alıp kolunun altına koymuştu, Mushaf’ı taşır gibi. Bu davranışının sebebini öğrenmek istediğimde; “ekmek belin altında tutulmaz” diyerek beni ikaz etmişti. Rahmetli dedesi ekmeğin nasıl taşınacağını ona böyle öğretmiş, bu vesileyle ekmek nasıl taşınır ben de öğrenmiş oldum.
Tarih boyunca sürüp gelen, öpüp başa koyulan dört şey vardır Türklerin hayatında; Büyüklerin elleri, sancak, ekmek ve mushaf. İşte bu! Elbet kültürel miras değil. Bu, atalarımızın taşıyıp sonrakilere devrettiği emanetlerdir. Bu emanetlerin neler olduğunu idrak etmezsek, onların neler olduğunu ettiğimiz ihanet nispetinde öğreneceğiz. Tabii insanın neyi kaybettiğini anlaması için hatırlaması gerekiyor. Hatırlamak için hıfzetmeye, hıfzettiğini de muhafaza etmeye ihtiyacı var insanın.
Öpüp başa koymak, ne kuru bir gelenekle ne de yalnız saygıyla açıklanabilir. Bu 4 şey tarih boyunca uğruna baş verilip alındığı şeyler olmuştur. Öyleyse öpüp başa koymak başı yani canı ortaya koyabilecek olmanın ahdi, imasıdır.
Yaklaşık bir asır evvel yazımızı kaybettik. Tüm karalamalara rağmen ne vakit değil Kur’an, ne zaman Arap harfleri bulunan bir sahife görülse, ne yazıldığı bilinmese de öpülüp başa konulur, ahid tazelenirdi. Bu tavrı yalnızca kör bir cehaletle tanımlamak isteyenler elbette olacaktır. Sadece olacaktır. Cehaletle itham edilen o eskiler, yerdeki yazılı sahifeyi kaldırıp bir duvar arasına sokan eskiler. Kağıda, yazıya saygı duyan, okuma oranları düşük diye küçümsenen eskiler.. Cehaletin ne durumda ağır basacağını anlamak kolay olsa da nerede olduğunu anlatmak her zaman güç olmuştur.
Hep o bir şeyleri anlamlandırma telaşıdır; lisanımızdaki “sayfa” kelimesinin “say”maktan geldiğini düşünürdüm eskiden. İşin aslı öyle değilmiş oysaki. Sayfa, sahifenin zamanla aldığı biçimmiş. Sahaf da Mushafta (mu-sahife) buradan geliyor.. Öyleyse, değil Kur’ani harflerle yazılı bir şeyi görünce Kur’an’ı hatırlamak bir sahife görülse dahi akıllara Mushaf gelmeli, Mushaf’a isnad edilmeli. O vakit elimizin altındaki kağıdın ağırlaştığını hissedeceğiz. Yazılan, okunan sayfaların mükellefiyeti de mükemmeliyeti de yazılan ya da okunan şey, yeri geldiğinde baştan dahi çıkılan, Mushaf’a isnad edildikçe artacaktır.
Olgun VERİM