Mektubumu almışsın,
Senden sonra düşündüm seni,
Sorular sordum düşe kalka,
Aynalar ihtiva ediyor mu beni,
Tütünler n’için ıslak,
Ağladığın için mi?
Biliyorsun,
Savaşmaya değer kalmak ve iz,
Şahit ve kusurlu geçti günlerimiz.
Biliyorum senden artık bir cevap,
Belki de gelmeyecek,
Belki de geçmeyecek bu sancı,
Bazı düşler ne kadar da yalancı.
Hem hâlâ sen miyim
Sen hâlâ sen misin,
Nerdesin?
Çektiğin hava hızla senden kaçarken,
Eskisi gibi bakmıyorum aşağıya,
Eşgal verdim,
Haydi senden bahsedelim,
Karanlığım sebep oluyor bunları unutmama.
Yorgun ağaç saçlarını sarkıtmış yanından,
Çok yavaş geçiyorsun yanından,
Elimden geldiğince tuhaf kaçtım dünyaya,
Olanlardan sonra yakışıkalmazdı,
Düşünmeye başlamaman.
Gece karanlıktan ibaret değil,
Yenilen pehlivan güreşe doymaz,
Gece karanlıktan ibaret değil,
Ve tok teneke pek tıngırdamaz.
İçimizdeki sırrın gizemli ezgisi,
Işığın karanlık habercisi,
Sonra uzunca,
Mavi ya da gri değil,
Sadece gece,
Siyah değil beyaz değil,
Yalnızca gece.
Anlamanın yahut anlamlamanın ucu,
Kaldırımın ucu, bakışmanın ucu,
Üstünde durulan kırık tahta,
Dışardan bakılınca aynaların suçu.
Toz kahve, toz çorba ve toz,
Zıddına inkılab eden yoz,
Hiçbir zaman sıradan bir argüman değildik,
Yahut koz.
Uzaklara dalmak bitirebilmek mi gösteriyi,
Bitirmek ne mümkün gösteriyi,
Her şey ahenge âşinâ,
Unutan biz,
Gözlerim ne güzel parlar da,
Kurutan biz,
Yine de göğsündeki hâlâ bir yürek,
Yumruğundaki hazırlıksa,
Devam etmenin sebebi,
Başımı sokacak bir yağmurum,
Yırtıl ama kurtul derdi hep,
Huyum.
En az bir kez hatırlarım seni,
Şeb-i yeldâ ile ulanmış günlerimi…
Başımı sokacak bir yağmurum,
Başıma konacak bir ödülüm,
Yahut,
İntikam sözleri…
Hâfî