Söylenmeye varmadan, hiç oldu
giderken sinemde öksüz bıraktığın
çağın sinsiliğinden sakladığım sözler.
Kelime vesilesi, işlenen şiir değil
cinayetti bu kısası vuslat olan
yüreğimi korlara atıp, atıp da
ateşten korunmak uğruna aldığın
helalliklerdi oysa ruhumu neşterinle
tam ortadan ikiye ayıran.
Sildin beni yâdından, ölüm hatırladı gözlerimi
gurbete düştü zamanla, anladığımız kelimeler
sorulmadı emsallerinden, bilinmedi kıymeti.
Sen gelse idin, gelirdi belki yeniden belirsizlik
unutulurdu yeryüzünden kaygı bozukluğu ve
gönül rahatlığına kavuşurdu insanlar
serencamı ölüm olan birkaç dakikalık yaşamlarında.
Sen gelse idin, hiç bilinmeden yaşanılan hayatlar
anlama kavuşurdu, anlamsızlığı arardı bilim adamları.
Sokak konuşmalarında anlatılırdı yaşamın aşktan ibaret
olduğu ve aşksız bir yaşamın ancak putlara yakıştığını.
Sen gelse idin, ihtişamınla kavuşurdu birbirine yıldızlar
adı kalmazdı artık Mecnun ve Kerem’in, âlem vuslatı yazardı.,
Sen gelmiştin sanki gitmeden önce, yoksa
nasıl bu kadar arardık tatmadığımız huzuru,
nereden bilirdik üzülmenin zorluğunu,
kasveti, buhranı, yorgunluğu?
Sen gelmiştin sanki, seher vakti uyandıran rüya gibi
uyanıp ömür harabesinden, ilk defa bilmiştik
göz yaşının mutluluktan da aktığını,
aşkın rızasını gözeterek yaşamayı,
mananın, maddeden uzaklaştıkça kazanıldığını…
Sen yeniden gel, ufka ser saçlarını
bakışlarına değsin memleketin ilk baharı
âlem çifte bayram etsin, rüzgârlarla yayılsın
aşkın ile yazılmış kelimelerin rayihası.
Yakuphan Ustaoğlu