
Yakarışı öğrensem üzerine düşen gül’den
Ele gelmeyen taşlardan
Cinnet daveti telaşlardan
Uneyzeden, Kenan’dan ve siyah şaldan
Öğrenebilsem yakarışı
Perşembeyi cumaya bağlayan geceden
Kardeşim Mansur
Şu ter, hani alnından süzülen var ya
Ecel salyasıdır o
Kurutmak olmaz, kurtulmak hiç olmayacak
Sen yine öleceksin
Her maktul, ölümü ardınca kan bırakmaz
Sen yine öleceksin
Ardınca kanlı gömlek ve kanlı eller kalacak
Ben seni yırtık elbiselerden
Boş heybelerden
Üzerine örtülen gazetelerden
Meskun mahal, anadan üryan
Ve manşetlerden
Üçüncü sayfalara giremeyişinden
Belkıs’tan, Ümâme’den, Lili’den
Ben seni gücenik mezar taşlarından
Turuncu saçların alev alışından
Ve tarçından
Ve postal sesinden
Kire alet edilen oraklardan
Ben seni
Halka halka inen çekiç hıncına inat
İlme merdiven çatışından tanırım
Kardeşim Mansur
Bir yol var yürünecek
Kan damlayan adelelerin rotasından
İz sürenlere bir damlacık iz bırakmadan,
Bir yol var yürünecek
Taş darbesi almadan
Taif’ten uzak
Mina’ya yakın bir taştan
Taifli olmadan
Mina’ya uğrayarak
Elhamra sütunlarından çalınmış
Bir taş yarası almadan
Bir yol var yürünecek
Elindeki solgun gül
Yani pusula
Sana bir dağ yaptım yurtsuzluğumdan
Ben dağları
Musa’nın seslenişinden
Gölge izi sürenden
Çoban kavı gevenlerden
Tiran avcısından
Yani seherden
Ümmilik içimin aziz beldesidir
Ben dağları, emaneti omuzlayışımdan bilirim.
Münhasır