Serin bir fısıltıyla başlıyor hayat,
Sabah olmuş,
Her şey yolundaymış gibi,
Henüz kızgın değil gökyüzü,
Ölüm zaten uzak bir akraba,
Bulutlar akarsu,
Sade bir bütün imgenin imi,
Sabah olacak,
Ve her şey yoluna girecek gibi.
Tanımsız geziyor resmî makamda,
Tanımsız yani işlevsiz itibar katında,
Yaprak diyor omzu,
Nasıl ki maksatlı bir yapıtsa…
Yaprak diyor omzuna,
Gittikçe daha yakından,
Düşüyor yere oysa.
Vatandaş,
Aynı vatanın tekleri,
Ne uğruna deşiyor memleketi,
Ne uğruna döküyor kan,
Çocukları en çocuk yaşta yutan,
O duvarlar içinde okul dedikleri,
Bir tercih danışılıyor halka,
Halka, yani zincirin yüzükleri.
Vatandaş,
Aynı tenin renkleri,
Yurdundan başka neydi müreccah,
Neydi bir millete efendi olmak,
Millet, yani efendinin hizmeti,
Memleketinden kovarken memleketi,
Olmaya devleti cihanda,
Bir nefes menfaat gibi,
Tefeci…
Kimin tombul cebindeydi kamburum,
Ve hangi sadaktan işaret,
Yaylımıydı şu altı çeşit ıska,
Iska,
Yani bin dokuzyüzlerin isabeti,
Neyi serbest bıraktı,
Kimi saklıyor kuluçka?
Ayın on dördü gibi bariz karanlık,
Ayın on dördü gibi zafer,
Ve pazarlık,
Neyin değiş tokuşuydu hürriyet,
Hürriyet,
Yani kendi özünde varlık.
Uzansın minare bina törpülensin,
Yağmura refakat var birleşelim,
Karanlık, uykulu gözlerdeki artık,
Karanlık,
Yani doğum sancısı güneşin.
Çalkalanır gökyüzü bayrakla,
Hıyanet elleri serbest,
Bayraktaki kanla,
Sızacakmış bana o benim,
Ne seninle geldim,
Ne de seninle giderim.
ben ki uykusu ithal,
Kimliği bir kart cebinde,
Elinden yumruğu yırtılmış,
Ruhundan sürülmüş gibi tenim,
Aramı açmışlar yaramla,
Göğsüm göğe doğru sızlamakta,
Birlenelim.
Sabahın alnında infaz ağacı,
Ne tuhaf şey hürriyet,
Söylemesi yasak bir türkü gibi.
Hâfî