
Bulutların düz çizgi hâlinde uzanışı
bana yaşamın cızırtısını hatırlatıyor,
ölüm, yırtarken bakışın sınırlarını,
onun sessizce gidişi,
bir dizin tozlarını
umarsızca göğe karıştırıyor,
söylemekten korktuğum o soğukluk
ufuktan ve sinsice ve çağırırken beni
alıyor geride kalan neyim varsa,
bana yaşamın cızırtısı kalıyor,
insan, tanınmadığı zaman gurbette
tanıdık yüzler arar
bastırmak için gündüzün kabuslarını,
ve insan ne kadar tanınmak istese bile
tanımazmış kendi yüzünü,
çünkü insan bir aşkın peşinde gurbetteyse
her yere aşina olsa da yabancılar kendi yüzünü,
her şey gibi hatıralar gibi, hatta
halim selim yüzler gibi
şimdi sen de uzaktasın,
teşhis merhem olmuyor acıya
denize karışıyor nehir, aklımdasın
herkes tek ağız
yine de curcuna kervan,
sayamıyorum gözlerindeki yıldızları,
öyle sıkı giyinmiş ki yeryüzü
hiç baharı yaşamadan önce kışı görmüş,
görüyorum her şey geçiyor
ama sen anlık hatırlayışlarla anbean
bir hatıradan fazla
sen artık hatırsın,
ve gece,
siyah elbisesi ve gerdanındaki beniyle
zorlarken kapıyı koynuma girmek için
kaçtım ondan güneşe, kaçtım ondan
sana doğru,
gömleğim yoktu, bağrım açık,
tutulup çekilmedim,
durulmadım, burkuldum,
ki olsaydı gömleğim kaçamasaydım,
beni de silerlerdi şairlerle birlikte anılmaktan
bir daha gözlerine bakamazdım.
Yakuphan Ustaoğlu