
Bir toprak parçasının üstünde herkes hayatını sürdürebilir lâkin orası sadece o toprakla ünsiyet kuranların vatanıdır. İnsanlar, o bütünün bir parçasına burun kıvırdığında vatansız, milliyetsiz hale gelmeye başlar. Dil de böyledir. Herkes o dili konuşabilir lâkin o dil milli ve kalbi bir bütünlük kurmuş insanların vatanı haline gelir. Dilini küçümseyeni, önemsemeyeni o dil terk eder, o kişiler vatansız ve milliyetsiz kalır.
Vaktin evvelinde Maraş’ın daha önce ziyaret etmediğimiz mesire yerlerinden birine gittik. Namaz vakti geçmeden lavabo ve Mescit aramaya başladık. Yürürken hanıma sordum:
“Sizin orada lavaboya ne derler?”
“Lâba derler.” dedi. Bizim orada da lâba denirdi.
Hikaye şöyle başlıyor: Vaktiyle İtalyanca la·và·bo’yu bizden önceki kuşaklar Türkçe’nin ses yapısıyla işleyip, Türkçe’nin ahengini bozmadan lâba’ya çevirerek millileştirmiş. Fakat bu kelimeye sahip çıkanların sayısı günden güne azalmış.
Daha çok kırsal kesimlerin modernleşme ve kültürlenme(!) garabetine uğramadığı hanelerde telaffuzunu müjdelemek isterim. Üniversite zamanına kadar ailemden öğrendiğim gibi bende lâba diyerek telaffuz ediyordum. Modernlik ayartması sebebiyle birçokları gibi lavabo demeye başladım. Çünkü lavabo demek çağa ayak uydurmuş, kültürlenmiş bir sınıfı; lâba demek ise çağın sınırlarında kalmayı önemsemeyen, bihaber kesimi temsil ediyordu.
Köylüler -köyde yaşayanları kast etmiyorum- saf millet ehli olmasaydı modernitenin ve çağdaşlaşmanın dilde, mimaride meydana getirdiği yozlaşmayı görmekte zorluk çekerdik. Çünkü modernite bir tek Anadolu köylüsünün üzerinde iğreti durur. Onlar teknik olarak aldıkları tüm edevatları kendi tabiatlarına ve işlevlerine göre yeniden isimlendirmiş. Bu isimlendirme sürecinde doğal ilhamlardan da faydalanmışlar.
Suyun iki yakasında vakit sarf etmiş birisi olarak, lâba demenin beceriksizliğin aksine ilham oluşuna artık kanaat getirebilirim.. İlham, İtalyanca bir kelimeyi kendi kültüründe, lisanında eriterek Türkçeleştirmektir. Söylemesi daha kolay ve daha zârif. İlaveten lâbayı şiire entegre etmek kolay iken lavabonun şiirimizle organik bir bağ kurması mümkün değildir.
Lâba, dil milliyetçiliğinin en güzel örneklerindendir. Millet olma şuuru modernite karşısında irtifa kaybettiği için dahası yolunu kaybettiği için lâba, milliyetçiliğin değil geri kalmışlığın safına itildi. Lâba’sına dahi sahip çıkamayan, modernitenin kadrajında görünmek için tüm inceliklerini ve niteliklerini kaybeden birer vasata dönüştük.
Sadece biz mi dönüştük? Lavabo sadece lâbanın yerini işgal etmedi. Aynı zamanda tuvaleti de tedavül sahasından itmeye başladı. Eskiyi bilenler, lâbanın yeri sorulduğunda ya elin yıkanacağı ya da abdest alınacağını bilirdi. Tabi kapitalizmin dayattığı ve bugünlere getirdiği apartman kültüründe alan tasarrufu sağlamak için olan şey lâba-tuvalet arasındaki duvara oldu. Berlin duvarının yıkılıp Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi gibi ses getirmese de lâba-tuvalet arasındaki duvar da yıkıldı.
Hikayeyi lâba diyerek başlattık peki lavobo diyerek mi bitireceğiz? Bu soruya herkes cevabını kendi verecek. Masalı(nı) yıkmaya çalışanlara selâm olsun.
Olgun VERİM
