
İtiraf ediyorum,
yalandı,
ruhumu eleganslara koruduğunu söyleyen sözlerim,
hem nasıl uzansın sana
ufka parmaklarını diken ellerim,
koca bir yalandı,
puslu bir gecenin sahile vuruşu
üstünde Cenevre yazan, içi boş,
yaralı bir teknenin oluşu,
yalandı diyecektim,
ama gördüm
içimden geçmiş değildi,
bu yolu çıplak ayaklarla yürümek
sen isteyince, olur dedim…
adımlarım şaşmadan
üzerinden geçmeyi diledim kırkikindi bulutlarının,
gelirken koşan yerlileri de gördüm
sakalları karışmıştı birbirine
gerideydi var olan
belli ki dünün arefesiydi,
belli ki ıskalanmıştı gözlerim
kaçmadım
harp başlıyor dediklerinde,
gittim,
henüz kimse gelmemişti
afyonu patlamamıştı bizimkilerin,
ben de izinlerimi toplu kullanıp
ilk seferin heyecanıyla
sana geldim
ben değil sensin
kendimden kopardığım,
intihar değil bu intihaldi
ve düşlerden temellük edilmişse de gözlerin
her hâlükârda uğrayacaktı nefsin uğradığı sona,
fakat kim söyleyecekti bunu sana
kestane rengi saçına çıbanların ekildiğini
tetik çekmeyi kendime alıştırdım,
gözü üstümde olsa da Paris’in
göğü onun üstünde bildim,
sonu çoktan belliydi benliğin,
korkmadıysam sensin sebep
çünkü
yaşamak denk değildi
seni sevmeye
her yerde aradığım
kazanılmış haklar gibi yalandı
ben yalnızca beklerim seni,
ama bir kapı vardı
o kapıyı araladım
baktım,
Endülüs’ün
gözleri aralandı.
Yakuphan Ustaoğlu