İbret: Bir gün, İmam Azam’ın hocası Hammad, ona: “Evladım, akıl nedir, akıllı kimdir?” diye sordu. İmam Azam, o zaman henüz gençti. Biraz düşündü ve sonra: “Efendim, iyiyi kötüden seçmeye akıl; bu aklı taşıyana da akıllı denir?” dedi. Hocası Hammad: “Bu yeterli bir cevap değildir; çünkü hayvanlar da bir dereceye kadar iyi ile kötünün arasını seçebelir. […]
Bilmelisin ki, itikad, safa ve gönül huzuruna sahip insanların huyudur; eleştiri ise bozulmayı celbeden bir huydur. Şüphesiz ilki daha faziletli ikincisi ise daha güvenlidir. Ey gayretli tâlebe, teslim örtüsünü ser; inkâr köleliğinden özgürlüğe çık, fikir kürsüsüne otur, mücahede elbisesini giy, müsade ve muvafakat tacını tak. Ey sen! (24a) Sadece icma edilen bir hususun inkâr edileceğini […]
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle (yıldızlarla) donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.”(Mülk Suresi,67/5.) İbn Kayyim (rahmetullâhi aleyh), bu âyete işâret ederek, şu latif yorumu yapar: “İmân nûruyla aydınlanmış ve şehvet esâretinden kurtulmuş olan kalbe bir nûr bahşedilir. Bu nürdan bir alev tutuşur […]
Halife Muvaffak zamanında bazı fitneciler sûfîleri halifeye şikâyet edip, haklarında iftira ettiler. Olay; hicrî 262, mîlâdî 875’de meydana geldi. Sûfileri zındıklıkla ithâm eden, Hanbeli mezhebi fakih- lerinden “Gulam-ı Halil” isimli bir zattı. Bu adam, Halife Muvaffak ve annesi yanında sûfilerin bazı görüşlerini şiddetli tenkit edip onları zındık olmakla suçladı. Onların Allah Te- âlâ’ya âşık olmaktan […]
Zünnun şöyle demiş: ‘Dünya işlerinde akıllı ve zeki iken ahiret işlerinde ahmak olan biri zekâ ve akıl sahibi sayılmaz.Hilim gösterilmesi gereken yerde sefih davranan, tevazu izhar edilmesi gereken yerde kibirli olan akıllı değildir. Tabiatına ait işlerde ve yerlerde arzusunu yitiren, hakikat söylendiğinde öfkelenen veya akıllı insanın ardından koştuğu şeyi değersiz gören veya zeki insanların değersiz […]
Ben bu davranış üzerinde kafa yordum. Kişilerin imanlarının sağlam olmasına rağmen davranışlarının gevşek oluşunun üç sebepten ileri geldiğini gördüm: Birincisi, anlık ve geçici hevesin peşine takılma; bu takılış, kişiyi işleyeceği hata konusunda gaflete düşürüyor. İkincisi, daha sonra tövbe edip bırakma ümidi. Oysa günahın işlendiği anda akıl yerindeyse, kişiyi tövbeyi geciktirmenin tehlikeleri konusunda uyarır, çünkü ecel […]
İnsanın başına şu dört durumdan biri gelir: nimet, mihnet, musibet, masiyet. Nimete ulaşınca şükretmelidir. Mihnete ve sıkıntıya düşünce sabretmelidir. Musibete uğrayınca elden gelen tedbiri aldıktan sonra ilâhi takdire rıza göstermelidir. Masiyeti yani günahı istiğfar ve tövbe ile temizlemelidir. Bunları yapan kul, her halde Allah’a yaklaşmış ve başına gelen her şeyden hayırlı bir sonuç almış olur. […]
Herkes kendi hayatı binasının mimarıdır. Faraza sen yaptığın bir yapıyı, fena malzeme kullanarak, çürük ve hesapsız yaparsan, yaptığın binâ yıkılır, neticede seni mes’ûl ederler. İnsanların buldukları ferah, keder, cennet, cehennem, iyilik ve fenalık da hayat binasını iyi veya fena kurmuş olduklarındandır. Erdiğimiz neticenin mesûliyeti başkalarının değil, kendimizindir. Eğer biz vücûdumuz binasını çürük ahlâklar ve kötülüklerle […]