
Ben bu davranış üzerinde kafa yordum. Kişilerin imanlarının sağlam olmasına rağmen davranışlarının gevşek oluşunun üç sebepten ileri geldiğini gördüm:
Birincisi, anlık ve geçici hevesin peşine takılma; bu takılış, kişiyi işleyeceği hata konusunda gaflete düşürüyor.
İkincisi, daha sonra tövbe edip bırakma ümidi. Oysa günahın işlendiği anda akıl yerindeyse, kişiyi tövbeyi geciktirmenin tehlikeleri konusunda uyarır, çünkü ecel tövbeye fırsat vermeden kapıyı çalabilir. Bütün bunların en şaşırtıcı olanı da, insanın çok kısa bir zaman içinde ruhunun elinden alınabileceğini bildiği halde, hiç de bunun gereğine göre azimle hareket etmemesidir. Gerçi insanın heves ve arzuları kişiye ömrünü uzayıp gidecek de hiç bitmeyecekmiş gibi gösteriyor! Halbuki Peygamberimiz aleyhisselâm bakın ne buyuruyor: “Kıldığın her namazı hayata veda ettiğin son namazınmış gibi kıl! ” (İbn Mâce ve Müsned). İhmal hastalığına karşı en iyi ilaç işte bu ilaçtır, zira bir sonraki namaza kadar yaşayacağından emin olmayan kişi, gayretle ve azimle faaliyet görecektir.
Üçüncüsü de, Allah’ın kendisini affedip bağışlayacağı umuduna kapılmaktır. Öyle ya günahkârların hep “Rabbim acır ve bağışlar! ” dediklerini görürsünüz, oysa onlar Allah’ın azabının çok çetin olduğunu da unutuyorlar! Onlar O’nun merhametinin aşırıya kaçan bir duyarlılık olmadığını bilmiyorlar mı? Eğer olsaydı, hiçbir kuş kesilmez, hiçbir çocuk da acı çekmezdi! O’nun azabından kurtulma konusunda hiç kimsenin garantisinin olmadığını, şu kadar değerde bir mal çalan hırsızın elinin kesilmesini emredenin o olduğunu bilmiyorlar mı? Yüce Allah’tan hakkımızda hayırlı olan işleri azimli ve kârarlı bir şekilde yapma gücünü bize ilham etmesini niyaz ederiz.
İbnü’l Cevzi – Bir Alimin Günlüğü,Sufi Yayınları,syf:396