Rastgele bir yüzde bulmak seni…
Susuyorsam bunu kalabalıkta,
-Allah’ım beni sadeleştir-
Seni ona anlatayım onu sana,
İçimde hasarlı bir şey tutarak,
Bu yağmurları sev istiyorum,
-Allah’ım yüzüme biraz su çal-
Çünkü tahkir,
Yoklayıp durdum cevaplarımı,
Kızılay’da bir duvar gözlerime bakıyordu,
Duvarda “Bu iş burda biter” yazıyordu,
Bütün gün düşünüp durdum,
Uyandığımda aklıma gelen ilk şeyi,
Sözlerimle örtüp sözlenmeyeni,
Susar mıyım hiç,
Konuştum dumanlar ardından,
Yokladım durdum cevaplarımı,
Geldi gene aklıma zaman.
Ayılsam şimdi,
Geçsem aynanın karşısına,
Hitap etse örneğin;
-Oğlum sen ne biçim adamsın,
Değil Aynalı Baba,
Bu gidişle Râcî bile olamazsın.
Bayılsam şimdi,
Çöksem kaldırımına,
Sizin bekçi seslense mesela;
-Oğlum sen ne biçim adamsın,
Kalk çabuk, oraya oturamazsın.
Yürüsem birazcık öteye,
Sizin mahallenin kedisi,
Şöyle bir baksa usulca,
Olanları görünce dile gelse;
-Oğlum sen ne biçim adamsın,
Allah sana akıl fikir versin.
Bir isim bir de resim hepsi bu,
Hüsnü kastın buydu cana sevdiğim.
Sezai Karakoç’un Lili’si seni görse;
“Sen zaten güzel mi güzel doğmuşsun”
Diyebilirdi yeni bir mısrada.
Üstâd Karakoç beni görse;
“Sen konuşmasını bilmezsin oğlum”
Diyebilirdi ve susardım upuzun.
Neyse,
Haftaya İstanbul’dayım nasipse,
Meraklanma sakın sen de geliyorsun.
Niteliksiz hüzün,
Bu başlığı beğendim demin,
Doğumsuz sancı ve yemişsiz çile,
İnsan nasıl da bertaraf eder kendini,
Gözlerin beni ispat etmese bile,
Âh o gözler bunca tâlip elerken,
Kirpiğinden bahsederken sakındım,
Islah eylermiş ha sevmek uzaktan,
Kızma yâ Hû sustum ammâ aşındım.
Tevriye diyorlar,
Tanım falan getiriyorlar,
Leylâ diyende Mevlâ’ya vardı Mecnun,
Bundan âlâ tevriye mi var?
Kafiye diyorlar,
Kalabalık ediyormuşum,
Bilsen, bende ne kalabalıklar var.
Hakkaten,
İçimizde neden kalabalık var?
Hani o kelimelerle oynamıştık,
Aslında ismini yazmaktı derdim,
Sense doğruca beni yendin.
Böyle şeylerin bir sebebi olmalı,
Bu Türkü çok güzelmiş güzelim,
Ama Ezan varken susmalı.
Yine de tahkir,
Çatmaktan ve çatlamaktan çatal,
Doktor bana ne etsin,
Sen en iyisi su gibi aziz ol,
Şeyhim yontsun hatalarımı,
Çabuk su için, biri çabuk su içsin,
Yükseltemedim gitti şu kaldırımı,
Ferhat peşindeydi sevdâsının,
Şirin’e söyledim selamını.
Bugün bilge bir kedi gördüm sokakta,
Sadıktı,
-Allah’ım beni derslerimden geçir-
Gözlerime baktı belki de anladı,
Sen seversin biraz daha anlatayım;
Rengi koyu, tüyleri yumuşak,
Gönlü mutmain her halinden belli,
Sûreti anlamlı, gözleri sevimli,
Giderken biraz bakıştık,
Bilirim nereli.
Leyla’nın sokağındaki köpek beni görse,
Duasını alırdım iyi olurdu,
Yavuz bey şaşırıp kalabilirdi doludizgin,
O, meşhur şiirini ben de bunu okurdum,
Üstâd Necip Fazıl K. olanları bilse,
Şairler Tepesi’nde bir çift laf ederdi,
Shakespeare’i görsem tanışmış olurduk.
Hassan b. Sâbit(r.a) ile görüşsek,
Derhal adam olmak icab ederdi,
Belki bana da öğretirdi,
Kifayetle susar kifayetle konuşurdu.
Bu çerağı ben mi yaktım birden,
Yoksa ben miyim tutuşmaya meyilli,
Hangi yangını büyütür içim,
İşte yine tahkir,
Yoklayıp durdum cevaplarımı,
Dönüşüp durdum bütün gün,
Harcayıp durdum geceyle başbaşamı,
-Allah’ım beni erken uyandır-
Gözlerim büyüyor bir terslik olmalı.
hâfî