
Yapması gereken her şeyi yapmıştı. Yeni bir gailesi yeni bir hedefi yeni bir şevki olmayan adamın; sonunda kendisini bulacağı yerin dalgasız denize, dipsiz bir kuyuya, sakin gökyüzüne veya ıssız çöllerden birine benzediğini anlatamazsınız.
Bank; parkın sol tarafındaki havuzun uzağında kalmakla rağbetten de uzak kalmıştı. Belki de sırf bu yüzden delikanlının en rahat ettiği ve sık sık uğramakla ne yapacağını düşünüp kendisini durmandan belirsiz soruların içine bıraktığı, yaşamadan yaşadığının farkında olmasına rağmen bunu değiştirmekten aciz bir şekilde boynunu büküp ne kendindeki ne de parktaki güzelliklerin hiçbirisini umursamadan oturduğu yerdi.
Delikanlı yine böyle bir vakit elini arkadan bağlayıp tesbihiyle uğraşırken dilinde söylemeyi en sevdiği şarkılarından birini mırıldanıyor, nereye varacağını gayet iyi bildiği yoluna devam ediyordu. Nereye gittiğini hiç bilmediği hayatı hakkında belli belirsiz düşünceler arasında kaybolurken; bir devlet dairesine işi düşen adamın elindeki kâğıt parçasıyla her kapıyı yoklayıp oradan oraya umutsuzca sürüklemesi gibi; en sonunda bulsa bile “bugün git yarın gel” cevabıyla karşılaşması gibi derin bir boşunalık hissediyordu.
Parkın köşesinde piknik yapan geniş bir aile, onların biraz uzağında mutlu oldukları hallerinden belli bir çift, salıncakta sallanan; her hamlesinde bulutlara çok yaklaştığından hiç şüphesi olmayan ve salıncak gerideyken tam anını bulup atlamak için zaman kollayan haşarı bir erkek çocuk, henüz bebek arabasını eliyle pışpışlamaktan; karnını doyurup uyumaktan ve annesini yarım gülümsemesiyle mutlu etmekten başka bedeninde hüner gelişmemiş bebekler… Hasılı park her zamankinden kalabalık bir şekilde, “biz buradayız, yaşadığımız için mutluyuz ve yapacak işlerimiz var” diyen insanlarla doluydu.
Delikanlı sağ ayağının üstüne oturup sağ eliyle de başını destekledi. Güzel bir İkindi vaktinde parka gelip neşeli vakit geçiren bu insanlar arasında -yalnız insanlar arasında değil bütün işler, bütün hedefler, hayaller arasında- kendisine cazip gelen hiçbir şey görmüyordu. “Bizim için düşünüp, uykularını bölüp, neşeni kaçıracak kadar çok uğraşmak, en nihayetinde elde edince kısa da olsa bir tatmin duygusu yaşamak için ne bekliyorsun?” der gibi duran bu şeylere ulaşamadığı için üzülmekle beraber bir yandan da bu kadar dünyaya dalmadığı için kendinde övünecek bir taraf bulma bahanesiyle dünyadan müstağni olmanın huzurunu arıyordu.
Delikanlı birden nerede diye düşünmeyi başladı kendi kendine. Var mıydı bir çift göz ki derinliğiyle birlikte dalgasız denizi fırtınalara gark olsun ve ona heyecan versin? Öyle bir el bulsun ki onu dipsiz kuyusundan çıkarıp yollara revan etsin, çölüne vaha, gönlüne rahmet olsun? Hiçbir kimse yoksa da bir ideal bir fikir bir iş olsun, hayatına sa’y, gününe uğraş yoluna yoldaş olsun?
Güneş parkın ardındaki tepeye yarısını gizlemiş saklanmak için an bekliyordu. Delikanlıya iç çekip durmak yetmiyordu artık.
Süleyman Kemal AK