132 views 10 mins 0 yorum

O Daha Çocuk

In Şiir
Aralık 05, 2024

Başlığın can sıkıcı yanı tespit cümlesi olmasından nihayetinde bir savunma cümlesi olmasından ziyade olası tehlikelere göz yumma, kötü şeyleri tolere etme çabasıdır. ‘Çocuk’ kavramı, çocukluğu tanımlamaktan ziyade bir çok pisliğin altına süpürüldüğü bir halı işlevi görmeye başladı.

Ağaç yaşken eğilir lâkin biz bu deyişi genellikle bir davranışı benimsetme olarak algılıyoruz. Yani o deyişten alacağımız bir çok ilhamı kısıtlayarak, kaderin ve tabiatın akışına ters bir şekilde değerlendiriyoruz. Saadede gelelim eğilmiş bir ağaç er yada geç kırılır ya da kökü topraktan sökülür. Ağaç yaşken eğilmez ise dimdik kalır. Güneş ışınlarını daha güzel alır. Rüzgâra karşı daha dirençli olur. Daha çok ve daha kaliteli yemiş verir. Ağaç yaşken eğilir cümlesi her şeyden önce bir canlılık taşır, canlılığa vurgu yapar: ‘yaş’amak. Yani canlı olan her şey yaştır ve yaşamaktadır. Dolayısıyla ağaç canlı iken eğilir, meyleder. Öldükten sonra bu özelliğini yitirir. Dolayısıyla yaşayan -Ebu Leheb ve karısı değilse- yani ölmemiş her insan için bir umuttur aslında bu deyiş. Sadece çocukları sarmalamaz. Özellikle 65 yaşını aşmış her insana yaşlı deriz. Hatta dinamik olanlara yaşlı görünmüyorsun deriz. Demekki eğilmenin, gelişmenin ya da düzelmenin insanın takvim yaşıyla pek alakası yoktur, kader ve dinde böyle telkin eder. O yaşlar da eğilmek için müsaittir yani iş işten geçmemiştir. Fizik olarak zaten insan da ağaç da tabii olarak yaşlandıkça eğilir. Oysa biz yaşlığı çocuklukla ilişkilendirip iş işten geçti diyoruz. Bu bir nebze Allah’ın işine karışmak, biraz da insanları demoralize etmek oluyor. İşin hakikati: İş işten geçmedi!

Deyişe dair son bir anekdotla bahsi kapatalım. Yine bu atasözüne dair sabit fikre bir antitez üretebiliriz. Ağaç yaşken eğilir o yüzden çocuğa destek olun ki dimdik kalabilsin. Bu atasözüyle, insanların bir eğme, bükme telaşı, acelecilik içine düşmesi ve bu yaşlığı çocuklukla izafesi tabiatı unutmuş nesillerin bir problemi. Ağaç, henüz fidan iken sağa sola savrulup kırılmasın diye fidanlara destek yaparız. İşte o desteği doğru yerde ve zamanda yapmak gerekiyor. Ki bazı meyillere eğilmesini, bükülmesini kısıtlamak gerekir.

Dini sorumluluklar, ahlâkî nizam çocuklara, sözle tavırla öğretilirken ‘o daha çocuk’ diye çıkışanlar çocuklarının dünya kariyerini garantiye almak için bebek yaşlardan yabancı dil öğretip, ilk okul çağında boynundan uzun kitaplar ve testler çözdürüyorlar. ‘O daha çocuk’ karşısındakini bir çocuk olarak görmekten ziyade bireyin-toplumun(veli) neyi ciddiye alıp alamadığını sınıflandıran bir bakış açısı aslında. Meselâ 5 yaşında bir çocukla İngilizce konuşmaya çalıştığınızda kimse çıkıp ‘o daha çocuk’ demeyecek. Veya çocuk yaşlarda ağır spor disipliniyle acı içinde yetiştirilen nesillere, toplum, o daha çocuk demek yerine takdirle bakar. Fakat 5 yaşında bir çocuk bir yanlışta ısrar ediyorsa ve siz bunu düzeltmeye çalışıyorsanız ‘o daha çocuk!’ etiketini yapıştırmıyan çok az insan görürsünüz. Burada yatan temel problem ahlâkî olanın, an’anenin ciddiye alınmaması değer görmemesidir.

Modern dünya hayatının ve anlayışının çocukluk altında geliştirdiği daha doğrusu geciktirdiği şey, şahıslara zihnen en aktif olduğu dönemlerde pasif (karar alamayan) bir serbestlik(özgürlük-esneklik) alanı oluşturmasıdır. Pasif serbestlik: pasifsin çünkü çocuksun, serbestsin çünkü çocuksun. 15 yaşındaki bir bireye çocuk muamelesi yapmak kişilik bozukluğuna sebep olacaktır. Kendi gelişimini ve büyüdüğünü idrak etmekte güçlük çekecektir. Bir adam ve kadın gibi davranmak için yasal sınırlar koyduğunuzda o bireyi bir çocuk gibi davranmaya zorlamış olursunuz. Bu da bir nevi kimlik-şahsiyet bunalımına ve sorumluluktan kaçınmaya sebep olacaktır. Evlilik yaşının bu kadar gecikmesini ekonomik şartlara bağlamak böyle bir düzende yetersiz ve eksik bir değerlendirmedir. Normal bir toplumda şartlar zorlaştığında hayata atılım yaşı küçülür. Fakat şuan şartlar ne kadar zorlaşırsa zorlaşsın insanların hayata atılımını geciktiren, erteleyen bir sosyal düzen var ve devam ediyor.

Bu şahsiyet bunalımı yalnızca çocuklara içkin değildir. Anne-babalar da bu bunalımdan etkilenir. Yasal sınırların çocuk dediği hakikatlerin yetişkin kabul ettiği evlâda çocukmuş gibi davranmak, çocuk olduğuna inanmaya çalışmak çarpıklığa sebep olacaktır. Bir babanın oğlunu eskisi gibi sevip okşayamaması aslında tabiatın doğal akışıdır. Yani kanunlar ne kadar çocuk derse desin tabiat ve hakikat onu artık çocukluk evresinden çıkarmıştır. Fakat ısrarla ona çocuk muamelesi yapmak aileye, iletişime ve samimiyete zarar verecektir. Ve bu genç hem çocukluktan rahatsız olacak hemde hoşlanmadığı her sorumlulukta çocukluğun altına sığınarak mesuliyetlerden kaçınacaktır. Çocukluk onda önlenemez bir alışkanlığa dönüşecektir. Her hatasının sonunda çocukluğa sığınmak isteyecektir.

Yetişkin, yetmekten gelir. Yetmenin ölçüsü nedir? Eğer ölçü akli-zihinsel değilse kim yetişkin olduğunu iddia edebilir? Aksi hâlde 30 yaşına gelip sınavlara giren anne-baba gelirine muhtaç birey de yetişkin değildir. Meselâ devlet için de bu tabir kullanılır: ‘Kendi kendine yetebilen’ ülke olma hayali. Böyle düşünürsek devletin de yetişkin olmadığını kabul etmemiz gerekir. Yetişkinliğin ölçüsü akıldır, insan aklıyla hesap verme sorumluluğuna erdiğinde yani akıl baliğ olduğunda çocukluk evresinden çıkıp yetişkin olur.

Hakikatin yetişkin kabul ettiğinin çocuk olduğuna inanmak iletişime verdiği zarar aile için derin bir aldanmayı ilmek ilmek işler. Çünkü kimse olması gereken rolde-konumda olamıyor. Bu da iletişimdeki ciddiyeti, samimiyeti bozuyor. Ve aile, evlâdın küçük itiraflarına kapılarak her şeyi kendisiyle paylaşacağına ikna oluyor. Sağlık iletişim, sağlıksız roller evlâdın serbestlik alanını genişlettiği gibi, üstündeki denetimini, kişisel sorumluluğunu azaltıyor.

Modern dünya ve onun sağlık sektörü 18 yaşına girmemiş bir bireyi niçin çocuk doktoru önünde bekletir? Eminim o yaşlardaki birçok genç o koridorda beklemekten rahatsız olduğu zira zoruna gittiği için tedavi olmaktan bile kaçınıyor. Peki neden bu dayatma? Bir gence çocukluğun dayatılması niçin? Bu sorulara verecek olumlu bir cevap bulamıyorum.

Çocuk kavramını yeniden tanımlamak gerekiyor. Neye göre? Modern dünya anlayışını değiştiremiyorsak elbette kendözümüze göre. Birey, 14-15 yaşlarına gelip musalla taşına konulduğunda kimse çıkıp ‘o daha çocuk’ hesap vermez demeyecek. Bu yüzden çocukluğu yeniden tanımlamak gerek.

İnsan çok aceleci fakat çokça geç kalmış bir varlıktır.

Olgun VERİM