210 views 5 mins 0 yorum

“Kayıp” Aranıyor

In Deneme
Haziran 15, 2022

Niçin arıyoruz? İhsan Fazlıoğlu “İnsan bir arayıştır.” diyor. Hak buysa insanlaşmak ya da insan kalabilmek için arıyoruz diyebiliriz. İsmet Özel de “Arayanın aramaktan başka derdi yok.” diyerek, insan olanın derdinin insan kalabilmek olduğunu hatırlatıyor bir yandan. Niyazi Mısri “Derdim bana derman imiş” diyerek insan kalabilme derdimizin ya da mücadelemizin bize derman sağladığını fark ettiriyor. Öyleyse derdimizin, insan kalabilmenin yollarını aramakla hemdem olduğuna inanabiliriz.

İnsan kalabilmek yahut insan olabilmek için neyi arayacağız? Bu sorunun cevabını kesin olarak bilmesekte, arayışımıza mani olmayışı müjde mesâbesindedir. Zira İhsan Fazlıoğlu, soruların, bazen cevaplardan daha önemli olduğunu ikrar ederek bu müjdeyi haber veriyor. Neyi arayacağımızı bilmiyoruz. Öyleyse “Nerede arayacağız?” sorusunu sormakla atabileceğimiz ikinci adımı mümkün kılacağız. Nerede arayacağımıza dair bir hikmete vakıf olmayışımız da arayışımıza mani değildir. O halde onu olduğumuz yerde aramakla işe koyulabiliriz.

‘Niçin olduğumuz yerde(n) arıyoruz?’ sorusu zihnimizi işgal edecektir. Kaybı, kaybettiğimiz bir şeyi arıyorsak, onun bizim aslımızda olan bir şey olduğunu hissediyoruz demektir. Kayıplık, yokluğun çaresiz bırakışı değil varlığın en esrarlı delilidir. Onu olduğumuz yerde arıyor oluşumuz da kaybettiğimiz şey’e intibakımızdan gelir. Zira insan kendine hiç uğramamış bir şeyi arayamaz. Kaybettiğimiz şeyi kendimizde aramamız gerektiğini “Armut dibine düşer.” diyerek atalarımız da ikrar ediyor. Öyleyse uzağa gitmemize gerek yok, olduğumuz yerde/n aramaya başlayabiliriz.

Niçin kaybı(gaib) aramak için yola çıkıyoruz ? Kayıp(gaib), gönlümüze değdiğinde yaraya; zihnimize değdiğinde arayışa; ruhumuza değdiğinde sonsuzluk, bilinmezlik gibi ucu görünmeyen şeylere çıkarıyor yolumuzu. Kayıp, her haliyle bir şeylere yol açıyor ya da bizzat yola dönüşüyor. Bu yolda yürüyebilecek miyiz?

Sonsuzluk, bilinmezlik insanı daima kendine çeken çağrışımlardır. Çünkü ruhun tabiatında da sonzuluk(ebed) ve bilinmezlik vardır (bkz. İsra suresi 85. ayet). Kayıp (gaib) kelimesi de sonsuzluk ve bilinmezliğe dair vasıta, anahtar kelimelerdendir. Bu sebeple insanın ruhuyla bağı ve etkileşimi vardır. Fakat modern asrın kayıp kelimesini ruhtan koparıp maddeye yaklaştırması, kaybı madde ve maddiyatla izâfesi ve ölçüşü, onun gizemini alt üst ediyor.

Kaybettiklerimizi değil kaybı arıyoruz, çünkü bizim için neyin kayıp olup olmadığını bilmiyoruz. ‘Her şey zıttıyla kaimdir.’ dense de ‘şey’in hakikatini bilmeyen zıttını doğru tespit edemez. Dolayısıyla zıttı, aslını kaim kılamaz. Zira kayıp kelimesinin zıttının kazanç olarak ifadesi, nihayetinde kazancın da modern dünyada maddeyle dolup taşan anlamı, kayıp kelimesini ayakta tutan hacetleri ayaklar altına alıyor. Bu durum kayıp kelimesini mahiyette kaybetmemize sebep oluyor.

Niçin kaybettiklerimizi değil kaybın kendini arıyoruz? Madde ve maddiyatı öne alışımız, gaibi fark etmemize mani olacaktır. Bu aşamada madde, gaibi değil kendini hatırlatır. Kelimenin mahiyetindeki kayma, kaybımızın başkalarının kazancı, bizlerin zarar ve yenilgisi olduğu hissiyle insanlığımızı da dumura uğratacaktır. Kişinin ruhuna içkin bu kelimeyle yaşadığı çatışma, ruh ve beden çatışmasıyla sonuçlanabilir. Zira ruh kayba(gaibe) bağlanmak isterken beden kaybı yok etmek ister.

Kaybı arıyoruz çünkü gaibin ne olduğunu bilmeyen, neyin kayıp olduğunu bilemeyecektir. Gaibin ne olduğunu bilmeyen, yeryüzünün şekillerinden gayrı yollar bilmeksizin yürür. Gaibin ne olduğunu bilmeyen, sekiz yönden gayrısını bilmeksizin döner durur. Gaibin ne olduğunu bilmeyen kayboluşu, fiziğin bir iriminde saklanmak ve ya şaşırmak sanır.

(devam edecek)

Olgun VERİM

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.