İlginç olan şeyler çoğu kez ilgiye değer olmasa da ilgiyle karşılanır. İlgiye değer olmayan şeye duyulan ilgi aldanmadan öte bir yük yüklemez insana. Niyetimin, ilgisini çektiğim kimseleri, aldatmak olmayıp hep birlikte aldanmaktan kaçınmak olduğunu hüsnü zan ederek, size ilginç bir soru soruyorum daha doğrusu soruyu ilginç soruyorum.
İnsan neyle meşgul olursa zihninde ve kalbinde meyyal olduğu şeylerle irtibatlı kelimeler canlanır. Meşguliyetinin nispetinde, kelimeler, farklı cihetlerle kişiye ilham olur. Evlilik fikrinin hayatımda istikrarla arttığı bu dönemde ev ve müstakbel kelimeleri zihnimde devran edip, mana dünyamda bir yolculuğa sevk ediyor beni. Bu yolculuğun bizi nereye götürdüğünü ancak yürüme gayretini sürdürdükçe anlayacağız..
Ev kelimesi lisanımızda maddi ve manevi birçok boyut kazanmış bir kelime. Temelde odaları olan bir yapıyı karşılarken, bazen vatanı, bazen dünyayı, bazen bir insanı hatta bir mümin için cenneti ifade edebilir. Şairin, “Dünyada evimde değilim” dediği gibi..
İnsanlar tarafından doğal bir şekilde kabul görmüş her kelimenin tutarlı bir hikayesi vardır. O hikayenin izini süren, izine yaklaştığı derecede kelimenin yaratılışına ya da hakikatine şahit olur. Nihayetinde ev kelimesinin izini süren Lütfi Özaydın bey o izi cennette bulmuş. (İzi bulduğu öz’de buluşmak duası ile…) Biz de ona buldurulan izi hüsnü aşkla sürme gayretinde olacağız. Hem bir kelimenin yaratılışına, mahiyetine şahit olmak hem de o kelimenin hayatımızdaki yerini mühkemleştirmek niyetiyle..
Ev kelimesi Kur’an’da me’vâ isminden geliyormuş. Me’vâ (mevâi): Sığınak, barınma yeri.. anlamlarına geliyor. Secde suresin 19. Ayetinde şöyle mealen şöyle geçiyor: “İmân edip de güzel güzel amel (ve hareket)lerde bulunanlar için, yapmış oldukları (iyi) amellere mukabil, konak olmak üzere, Me’và cennetleri vardır.”
Aynı kelimeden gelen ‘ivâ’: Bir yere yerleştirme, oturma manasına gelirken, ‘ev’: Hane, içinde oturulacak barınılacak yapı mânâsına geliyor. Mana ve ses benzerliği bir yana bazen gördüğümüz bir evi, bir diyarı cennete benzetiyor oluşumuz da kelimenin özünü hatırlatıyor bize. İstiklal Marşımızda, evimizin, ‘cennet vatan’ diye tabir edilişi hayretimizi sevindiriyor. Bu hususta Camilerin, Allah’ın evi diyerek zikredilmesi de hatırlanmaya değer..
Ev, manası itibarıyla sığınaktır. Sıcaktan sığınırız, soğuktan sığınırız, tehlikelerden sığınırız, aleniyetten sığınırız, günahlardan, belâlardan sığınırız… Ev’den türeyen evlilik kelimesi de sığın(m)ak vasfını kaybetmez. Bunun idraki için “Evlenen dininin yarısını tamamlamıştır.” Hadis-i Şerifi zikre değer. Evin korumaklığı evlilikte de devam ediyor. Evliliğin, insanları ev’in çıktığı asıl yere yakınlaştırıyor oluşu, evlenenleri nelerden koruduğunu aşikar hale getiriyor. Buradan anlıyoruz ki iki insanın, Allah’ın razı olduğu ölçüye göre bir araya gelişinin ev(lilik)le tabir edilmesi iki harfin çarpışmasıyla yani tesadüfi değil Allah’ın Türkçeye ihsanı, Türk insanına bir hatırlatmasıdır.
İnsan, kelimenin izini sürünce onda derinleşiyor. Evliliğin ne olmadığı kelimenin hakikatine yaklaştıkça daha iyi anlaşılıyor. Öyleyse birine, “benimle evlenir misin?” dediğinizde, ‘evim olur musun?’, ‘sığınağım olur musun?’, ‘sana sığınabilir miyim?’; ‘ev’in özüne öz diyarına yoldaşım, yolumu kolaylaştıranım olur musun?’ demiş olmuyor muyuz?.
Şimdi soruyu tekrar edip soluklanalım: Müstakbel Ev Nerede?.
Olgun VERİM