“Boşa çıksın reislerin, kahinlerin, şairlerin kuvveti.”
(İsmet Özel)
Kelimelerin gücünden o kadar uzaklaştık ki, bugün bu soruları sorduğunuzda muhatabınız sizi ciddiye almaz, hatta alay eder. Melekleri Hz. Adem’e secde ettiren ‘kelimeler’di oysa. Resul-i Ekrem’i (s.a.v) dehşetle yatağın içine hapseden de kelimelerdi. İnsana cennetin ve cehennemin kapılarını açan da kelimelerdi. Kelimeler ki; yuva yapar, yuva yıkar, öldürür ve öldürtür. Kelimelerin tesirinin bu kadar etkin oluşu şiirin kuvvetine delildir.
Kur’ân’da şiire dair ayetlerin olması da (Şuara 224-227) şiir konusunda insanların uyarılması da şiirin kuvvetine dair delildir. Hz. Muhammed’in; “Şiirin bir kısmı bilgeliktir, hikmettir.” (Buharî, Edeb, 90) sözü, şiirin tesiri hakkında malûmat veriyor, gücüne ve esrarına delil oluyor.
Resul-i Ekrem’e peygamberliği bildirilmeden birkaç sene evvel, Suk-i Ukaz panayırına gelen yaşlı Kuss b. Saide orada Kureyşlilere seslendirdiği şiirinde, yakın zamanda bir peygamberin geleceğini haber vermiştir. Efendimiz de onu dinleyenler arasındadır. Saide’nin söyledikleri, şiirin bilgelik tarafına güzel bir örnektir.
Şiirin hikmetine vereceğimiz bir diğer örnek, Mekkeli müşrik şair Ümeyye bin Ebî Salt’tır. Kur’an nazil olmadan önce bir putperest olan Ebi Said’in yazdığı bir şiirinde geçen “Bismike Allahümme“ sözleri, müşrikler tarafından o kadar beğenilmiştir ki, Kâbe’nin duvarına yazılmıştır. Bir müşriğin ağzından dökülen bu hikmetli sözler, âdeta insanlara İslâm’ı haber vererek, Kâbe’deki putların arasına nur gibi inmiş, Kâbe’mizi İslâmla müjdelemiştir. Efendimizin Uhud savaşı sonrası, Kuzman için söylediği, “Allah isterse bu dini facir bir adamla da teyit eder” hadis-i şerifi bu hikmetli olayın da bir nevi izahıdır. Yine Efendimiz, Ebi Said için “şiiri iman etmiş ama kendi iman etmemiş şair” der. Bu da şiirin, şuursuz bir şekilde hakikati haykırabildiğini, şairin kontrolünde olmadığı durumlara örnektir. Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah (cc) dilerse bir kâfirin eliyle ve sözüyle de İslâm’ı yüceltir. Firavun’a en büyük düşmanı Musa’yı bebek yaşta kucağına verip büyüttürdüğü gibi. Hamd, kalemle yazmasını öğreten, attığında o oku atan, attığında o kumu atan Alemlerin Rabbine olsun.
Şiirdeki hikmete dair bir başka örnek de “Selâm”dır. Şair Ebû Zer’in Efendimizin yanına vardığında dilinden dökülen “esselamu Aleyküm Ya Rasulallah “ sözleri Müslümanlar arasındaki selamlaşmayı bir şairin başlattığını gösterir. Selâm, bir dua, zeytin dalı, ak güvercindir, dost elidir müminler arasında..
Şiir bazen düşman dilinde Müslümanların işini zorlaştırırken bazen de onların safında olarak kurtuluşuna vesile olmuştur. Yahudi şair Ka’b b. Eşref, Medine’de Müslümanların aleyhine yazdığı şiirlerle insanları öyle etkilemiştir ki Efendimiz çareyi onu öldürtmekte bulmuştur. Bedir’de esir alınan müşrikler 4 bin dirheme kadar ödedikleri para ile azad olurken, esir alınmış müşrik şair Ebû Azme, İslâm ve Resul-i Ekrem aleyhine şiir yazmayacağına dair söz vererek azad edilmiştir. Fakat sözünde durmamış, Uhud sonrası tekrar esir edildiğinde de artık onu hiçbir söz ölümden kurtaramamıştır.
Şiirin gücüne dair bir başka örnek ise Uhud savaşı sonrası yaşandı. Uhud savaşında Müslümanlar öyle mağlubiyet ve yara aldılar ki, müşrikler giderken Hz. Muhammed’e seneye Bedir’de görüşürüz deme cüretinde bulunmuşlardı. Fakat müşriklere güvenmeyen ve hile sezen Resul-i Ekrem, yaralı Sahabeleri bir araya toplayarak tedbirli davranıp müşrikleri takip etti. Sadık bir müşrik olan Huzaalı Mabed ise Efendimiz ile görüştükten sonra, ağızlarını yoklamak için müşriklerin yanına gitti. Ebû Sufyan komutasındaki müşriklerin ani bir baskın ile Medine’ye saldıracağını duyunca, söylediği bir şiirle Uhud savaşını kazanan Ebû Sufyan’ı ve müşrikleri korkutarak baskından vazgeçirdi. Mabed’in o an Müslüman olmayışı da Allah’ın bir hikmetiydi belki de. Şüphesiz, O, tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Ve İstiklâl Marşı’mız… Umutların yerle yeksan olduğu anda, Mehmet Akif’in kaleminden dökülen Türk Milletinin mübarek şiiri… Küllerimizden doğmamıza vesile olarak son asırdaki emsalsiz Sakarya Zaferi’nin mimarlarından olmuştur.. Attığında o oku atan, Kalem’le yazmasını öğreten Rabb’in; yazdığında o şiiri yazdıran değil midir?
Biz hem Müslüman hem de Türk olarak, şiire çok şey borçlu olan bir milletiz. Bizim lisanımız da tarihimiz de şiirden geçer, İstiklâlimiz de şiirle olmuştur ve yine şiirle olacaktır. Tekrar şiir toplumu olmamız, yolumuzun tekrar şiire çıkması duasıyla..
Olgun VERİM