Dün gece aynada kendimi
Koca bir korkuluk olarak gördüm.
Omuzumda kargalar cilveleşiyordu…
I.
Hükmü yoksa hayatımda bir saat öncesinin
Köse kalemler yazmıştır sermayemin dibacesini.
Sayıklarken düşürdüğüm,
Sayıklarken düşürdüğüm,
Sayıklamaktan düşürdüğüm muamelat inceltisi
Tiz seslerine katık etmiş de beni
İlk dönemeçte bir kelepçe;
Boğukluk desisesi.
Uyluk kemiklerimin var bir vebali
Bunu ezberime mıhlayıp
Bir nedamet getirmekse niyetim
Olanca uykum, terkini ilan etmeli.
Ama tıpış tıpış yürümek
Bahadırlara has bir yeminken kundakta dinlediğim,
Uyumak, şeksiz büyümek içindir
Ayazda kalmış ağaçların kökleri
İttifakla aynı hırkayı kuşanmış.
Bir hırka, bir nefeslik muştusudur bu toprakların.
Dalından düşen yaprak,
İhanet etmezdi rüzgarlara.
Ve düşerken o yaprak bir başka bahara,
Ardında is bırakmaksızın
Bıraktığı izlerde ram olurken
Ulu Yemliha uykusuna
Bir hiç pahasına yaşanmadı bunca yaşamak.
Çağıl çağıl boşanırdı kulaklara;
Neymiş imlâ ile sınanmak..
II.
Çaldığım kapıların ardından gelen sese
Verecek cevabı düşürdüm elimden.
Şimdi sessizliğimle gıcırdıyor menteşeler
Varacak yöreden dönenler var,
Küstüm çiçeğinden demetler ve çelenk..
Aç demekle açılmıyor kapılar..
Dönenler, mühtedi değil murdar ölecekler.
Hırlı durmak uslu kılmaz beni.
Kutnu kumaşlar kuşanmakla mı kudurdum?
Halimden çıkarak varılan zanna sorulsun;
Ökse ezen çarıkla yol mu tutulurmuş?
Arımaz ayakları bu vurgun;
Hem kuyular da kudurmuş.
Bizi aklayacak o mukaddes divan kurulsun,
Bir el, bir başka elle reha bulurmuş.
Kuyu dedik ya bu akşam,
Bir düşmek felaketi kollayacak ayı ve yıldızları.
Yönümüz tayinini isteyecek gönül diyarından.
Oysa kör kuyulara değil,
İçimizdeki boşluğa düşüyoruz o ketum kararla.
Siz düşerken ben
Çiçeklerden bahsetmeyeceğim
Sarılın diyeceğim, sarılın!
Göklere yazılmak için köklere sarılın!
Size tundra ayazından şiirler getireceğim.
– Münhasır