Gece örter tüm çirkefliği, simsiyah rengiyle.
Yarasalar uçarken gökte
Yıldızlı gök, eylem yapar.
Gün, doğmaktan korkar.
Gece bunu bir küslük olarak varsayar.
Bir yanılsama içinde yapılan eylemler
İki dudak arasında sıkışıp kalır, öylece.
İnci dişlere susamış suyun
Kederle aktığını kimseler bilmez
Çünkü suya kanmışlar yok ortada
Yalnız suyun rengine kananlar var
Gönül heybesinden çıkarılan testiyi kimseler görmez
Heybeye içini döktüğünü kimseler bilmez
Bunu nerden bilsin, nerden anlasın filankes?
Ah! Benim ıtır kokan
Geceye sarsak bir vücut bulayıp
Derman bekleyen ince sızım
Bilsen ki bütün sitemler, bütün hengâmeler
Yalnız senin için peyda olmuş
Yine de sükûta gömülüp gider misin?
Riyakâr olup katar mısın kendini
Bilinmedik debdebeler yumağı içine?
Bir gül tazeliği sinmişken yüzüne
Hüznün yongasını takınır mısın saçlarına?
Seslensem ardından, yürek burkan bir edayla
Göz bebeklerimde hınçlığın en sinsi halini bırakıp
Bir düş ölüsü olan bedenime aldırmaksızın
Boyun bağını çözüp
Ardına bile bakmadan
Hesapsızca kaçar mısın geceden?
Korkudansa eğer tüm bu kaçıp gitmeler, kabul
Ama bunu nereden bilsin toprak kokan çocuklar?
Bak, ay da yoldaşlık etme derdinde
Hem bulunur birkaç şey daha aydınlık niyetine
Koşar adımlarına denk düşen bir kaplumbağa
Yorgunluğuna aldırış etmemen adına
Dünyaya geldiği günden bu yana
En hızlı adımlarla koşuyor sana, baksana!
Öyleyse bunca devinimlere göğüs germenin getirdiği
Tüm kolaylıklarla yüklü zaferler sana ait olsun
Geriye kalan kırık dökük vehimler ise bana.
Veraly