525 views 8 mins 0 yorum

Ramazan’dan Geçerken

In Deneme
Nisan 09, 2023

Azı kaldı. Düşündüğümüz gibi olmadı. Bağımlılıklar yakamızı bırakmadı. İç sesimize haberi (ilhamı) ulaştıramadık. Ramazan’ın yönlendirmelerini ilgisizlikle karşıladık. Doğrusu bir yerden sonra karmaşık sokaklardan geçmedik. Yolumuz aynı sokaklara düştü. Adımlarımızı aynı attık. Yolun başında niyetlendiğimiz şeyler tatlı bir hayal miydi yani? Hayaller yumuşacık, tasasız ve yorgunluksuzdur.
Koyduğu hedeflerin gerçekleşmediğini gören insanın ümidi eskir, yorulur. Hele fevri bir şekilde koyulan amaçların insanı olduğundan daha kötü bir hale getirmesi muhtemeldir. Heyecanımızdaki tazelik yerini alışkanlıkların kofluğuna bırakmasıyla içimizdeki ses de kısılmaya başlar. O dakikadan sonra yanımızda davul da çalınsa ayağa kalkmak zor gelir. Kılınan ibadetlerin asli bir forma dönüşmesi beklenirken, dönüştürmesi beklenirken olmadı, değil mi? Hayalini kurduğumuz okumaları, gezintileri, teravihleri yapamadık mı sanki? Zihnimizin billurlaşıp sayfalara dönmesini başaramadık sanki? Ramazan gezintilerini yorgunluk hissine yeğledik sanki? Ramazan gecelerini ihyâ göreviyle gelen teravihlerdeki o gür sedayı bulamadık sanki? Bunların hayalini kurduk mu ki?

Akrabaların sohbetlerinden, tavırlarından, siyasetinden rahatsız olup gitmemezlik yaptık mı? Herhangi bir gariple iftarımızı paylaştık mı? Yolda kalmışın (hangimiz yolda kalmadık ki) elinden tutup iftar soframıza buyur edebildik mi? Eksik gördüğümüz hallerimizi ne kadar sıvayabildik? Dilimiz can yakıyorduysa ne kadar can buldurdu? Elimiz cebimize gitmiyorduysa ne ölçüde cebimizden çıkmaz oldu? Yüreklerimize kin, öfke kurulduysa, ne ölçüde yer tutamaz oldu? Soruları biraz daha basitleştirelim; bakışlarımızdaki iğneleyici haller kaybolmaya yüz tuttu mu, ruhumuzun ve yüzümüzün ilacı olan tebessümü yerine koyabildik mi? Yediklerimiz ve içtiklerimizin zikrini duyan ashabı rasûlullah bize hala çok mu uzak? Kardeş kılındığımız insanlar büyük bedeller öderken bunun yanında beş kuruş etmeyen meseleler tarafından yorulmaya devam mı? “Bütün cevaplar sendedir, saklama.”
Bir kırılma noktası var, kalın ruhların kırıldığı… Kırılan arınır. Kırılmak can yakıcıdır. Bağımlılıklarla birlikte nefsin de kırıldığı yerdir burası. Her aşık burada konaklamıştır. Zehirlenen “iç”in, bir çift kanatla yolculuğuna devam ettiği yerdir burası. Gaflet hırkasına sarılıp uyuyanların sayısının haddi hududu yoktur ama aşık Yunuslar sınırlıdır. Gafil olmak “iç”i kurcalamaktan daha kolay olanıdır. Modern dünyanın getirileriyle kararan “içeri”yi eskisi gibi aydınlatmak ne de zordur. Bir sonraki durak, huzursuzluk durağıdır. Bir konuk oldu mu içeriye, ağırlığını mutlaka hissettirir. Duygular coşkunluğunu yitirir, görülenler görülmez olur, Yunus’un dediği bir dem gelir ve giryan olur. Tüm bunları yaşarken duyulan usancın ardından seslenmeyi de ihmal etmez. Ruha der ki; gelmemden hiç hoşlanmadığını biliyorum fakat bir bilsen ki ne hikmetlerle geldim. Kulağını masivadan çek de biraz bana ver, sen sanırsın ki bu gül bahçelerinde payıma düşen dikendir. Ballar balını bul ki kovanının yağma olması seni yormasın. Güle dikensiz ulaşan gülün kıymetini idrak edebilir mi? Huzursuzluk şöyle devam eder; baştan ayağa itminan yeri asıl yurt olan ahirettir. Hiç bıkmadan, usanmadan gelmemim bir sebebi de bunu hatırlatmaktır. İçindeki bu karışıklığı uçucu şeylerle dağıtmak sana bir fayda vermeyeceği gibi menzilinden de uzaklaştırır. Bunları anlamanı kolaylaştıracak yardımcılardan biri de muhabbetullahtır, dost sözüdür. Sesimizin çarpıp dönmediği insanlar ne de kıymetlidir. Seslerin dinlendiği, durulduğu, serpildiği, aşılandığı, meyve verdiği konuşmalar ne de kıymetlidir. Namazda da, niyazda da, Kabe’de de, oruçta da ihtiyaç duyarız arkadaşa. Arkadaş hayattır. Sızlık melankolik bir kendini dinlemekten ibarettir. Olmak da zordur, bulmak da. Nice insan ömrünün uzunca deminde sahici bir dost bulamamaktan yakınmıştır. Dostluk hele, Yaratan içinse ebedi olacaktır. Hesap gününde hatırlanacaktır. Ne hikmettir ki aklı dinç olanlar arkadaşlık konusunda durmadan bir eksiklik hissetmişler, onları kendilerine yaklaştırmak istemişlerdir. Yani dost ak günde de kara günde de belli olandır.

Bugünlerde tekrar eden hadiseler tekrardan Doğu Türkistan’ı ve Filistin’i gündemimize koydu. Ne yazık ki bize heybemize bu hadiselerden uzun yıllardır sadece derin bir utanç düşüyor. Ne yapacağımızı da bilmiyor, gam vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşıyoruz. Ne bir şey diyecek yüzümüz var ne de yazacak cümlelerimiz. Müslümanlar olarak alışmakla emrolunmadık. Kanıksamakla emrolunmadık. Slogan atmakla emrolunmadık. Emrolunduğumuz şey: “Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. Allah’ı tanımayana karşı sert, Allah’ı rab edinenlere karşı merhametle. Üzülerek ifade etmeyelim ki yaşanan dünyada merhametin ismi ve gerekliliği kalmış, işlevi uçup gitmiştir. Ve Rasûlullah’ı ﷺ ihtiyarlatan “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” düstur ve emrinden nasipdar olamayan müslümanlar için Beytül Makdis aydınlatılması gereken bir yer olmayacaktır. Rasûlullah efendimizin orayı aydınlatması için zeytinyağı gönderme tavsiyesine kulak verip, Kudüs’ün aydınlatılması için nelere ihtiyaç duyulduğu bahsi üzerine sıkıca ve derinlikli düşünmek zorundayız. Allah’tan niyazım mescidlerimizi harap edenlerin harap olmasıdır.

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.