481 views 7 mins 0 yorum

Tafra

In Günce
Ekim 10, 2023

İngiltere’de bir aya yakındır kaldığım şehirde her günkü gibi mutat birkaç saatlik yürüyüşümü yapmak üzere dışarıdayım. Şehrin merkezi noktasına, nabzının tutulduğu mecraya çok geçmeden varıyorum. Hemen gözüme çarpan şu; bugün başka bir kalabalık ve renklilik(!) var. Baştan sona şehir LGBTİ bayraklarıyla donatılmış, her tarafta insanımsılar garip hareketlerle neredeyse anadan üryan bir müstehcenlikle at koşturuyorlar. Sadece kendileri olsa iyi, belki sayısı binleri bulan çocuklar da yanaklarına gökkuşağı bayrakları çizilerek bu nümayişe getirilmişler. Getirilmişler diyorum çünkü hiçbiri kendi kararını verecek yetkinliği ve olgunluğu simgeleyen bir yaşta değiller.

 Sınır tanımayan özgürlüğün sefilliği sanki yanaklarına resmedilmiş bu tipolojide. Batı medeniyetinin teslis görünümde dayandığı ‘’ikilik’’, ‘’çifte standart’’ burada da tüm kodlarıyla açığa çıkıyor. Zira aynı mantalite ‘’Afganistan’da kız çocukları niçin okutulmuyor?’’ diye yaygara koparmakta ya da peygambere pedofili demede sırayı kimseye kaptırmıyor.

 Açtıkları pankartlardan anlaşılan bugün ‘’onur kutlaması’’ günleriymiş. UK’de kaldığım müddet boyunca müslim olsun gayrimüslim olsun değişik fraksiyonların içine, toplumun farklı katmanlarını bütüncül bir formda anlamak için girme niyetimden dolayı katılımcı gözlemci olarak uzaktan izlemeye devam ediyorum kalabalıkları takip ederek. Merkez katedrale vardığımda ise batı tarihini bütün serencamıyla özetleyen kısa bir film sahnesi canlanıyor önümde, tek bakışta sanki bir olayı kronolojik gelişimiyle anlatan müzeye girmiş gibiyim: küçük bir kız çocuğu boyundan büyük LGBTİ bayrağıyla kilisenin duvarına yaslanmış arkadaşlarıyla sohbet ediyor. Bu sırada belki içerde çok vecdli bir halde Ahdicedit’ten dualar okunuyor. Onun içerde ne yapıldığına tam aklı ermiyor, içerdekiler ise bu çocuğun hali-pürmelalinden habersiz. Çok acınası ve sinir bozucu bir mantıksızlık.

Tek kareye sığdırılabilecek bu küçük sahne bize monastisizm (ruhbanlık)’in insanlığı yuvarladığı diğer uç olan hedonizm (sınırsız hazcılık)’e uzanan hikayesini en veciz bir dille anlatıyor. İtidalin, vasatın, tabiatı fıtratı esas alan orta yolun bir türlü bulunamadığı; uçlar ve ikilik kıskacında yuvarlana yuvarlana gidip gelen uzun bir yolculuk ya da esasında yoldan sapma, kısaca bu insanların hikayesi.

Uçlarda seyreden, çıplak ve kadın-erkek rollerinin yeniden tanımlandığı bu hareket esasında batı toplumunun yeni gerçekliğinin bir uzantısı; ‘’teşhir (gösteri)’’ toplumu olmaklığının ifrattaki bir yansıması. Gerek dijital dünyada kendi hakkında yeni bir gerçeklik yaratmak, ince bir siyasetle adım adım yeni bir imaj ve simülasyon tasarlamak yoluyla kendini ilan etmek manasında teşhir; gerek meşhur insanların hayat biçimlerini kendilerine kopyalamak, onların jest mimik ve hareketlerine bürünmek, onlar gibi giyinmek manasında teşhir; gerek evdeki pejmürde yaşamlarını, olmazsa olmazları vazgeçilmezleri olan gece hayatına akacakları zaman değiştirip kendilerini cazibeli, alımlı hale getirerek reel hayatta sunmak manasında teşhir batı dünyasının yeni hakim normali. Bu nev-zuhur normalden dolayı insanlar benim de şahit olduğum benzeri kutlamaları pek garipsemiyorlar, hazzın aşırılığından bir ‘’haz duyarsızlaşması’’ söz konusu.

İkiliği resmen tabiatı haline getiren batı toplumunda açığa çıkan ve mahremiyete, tesettüre, özel hayata önem veren tüm kültürleri kadim gelenekleri teker teker sarsıp tarumar eden bu yeni hal; yapı itibariyle tevhide(birliğe) yaslanan Müslüman toplumlarda da etkisini günden güne artıran bir ikilik yaratıyor. Bunun en bariz örneklerinden biri de bu aralar sık sık uğradığım küçük bir şehir olan Müslüman Boşnakların yaşadığı Novipazar’da görülebilir. Akşam saatlerinde dört bir yandan şehrin esas kimliğini açıklayan ezanlar okunurken, bir yandan da ana cadde ’de içlerinde diasporanın da bulunduğu genç nüfus enderi başka yerlerde zor görülür hareketli bir akışla kalabalıklar oluşturarak cazibedar bir edayla dolaşıyorlar. Karanlık çöktükten sonra süslenen, en güzel elbisesini giyen buraya akıyor. Ya caddeyi boydan boya turluyorlar ya da cadde boyunca uzanan kafelerde saatlerce oturuyorlar. Şair dostum, abim Hamza Haliloviç bunun eskiden olmadığını yeni ortaya çıktığını söylüyor ve en çok mustarip olduğu bu konuyu ifade etmek mahiyetinde Arapçadan aldığı bir kelimeyle kavramsallaştırmaya çoktan gitmiş bile: ’tafra’’. Ona göre ‘’tafra’’ kendinde olmayan şeyleri göstermek, insanların gözünü boyamak ve maalesef Novipazar’ın genç nesline hâkim olan da bu. Yani kısaca insanların bizatihi kendilerinin birer imaj, simülasyon ve teşhire dönüşmesi. Hep birlikte o boyutuyla veya bu boyutuyla yaşadığımız yeni gerçekliğimiz ismi tafra.

Enes ÜRÜN

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.