
Fas’ın kızıl şehir olarak bilinen Marakeş şehrinde, tabiatta çok fazla çiçek olmasından rahatsızlık duyan Macit’in hikayesi dillerden dile yayılmıştı. Bu yaygınlığın sebebi genç yaşlarda bir rüya sonucunda yaşadığı aydınlanmaydı. Macit, rüyasında rengarenk karanfiller arasında kamufle olan bir yılan görmüştü. Rüya bu kısacık andan ibaretti ancak Macit’te bıraktığı etki inanılmaz derecede büyüktü. Yılan, ona tehlikenin, en çok güzelliklerin arasında saklandığını, sürünerek sessizce ilerlediğini ve ani sıçrayışlaralar her şeyi zehirleyebileceğini lisan-ı hal ile ifade etmişti. Macit bu rüyadan sonra güzelliğin kendisini bir kamuflaj olarak görmeye başlamış ve çiçeklerin, insanların tehlikeleri ve kötülükleri fark etmemesi için tabiatta giderek çoğalan varlıklar olduğunu ve görünüşlerindeki aldatıcılık ile herkesi büyülediklerini iddia etmişti. Rüyayı gördüğü o gün dünyadaki bütün çiçekleri yok etmek istedi. Yok edilmeli ki her şey apaçık görülsün. Kurtbağrı, Kırmızı kan çiçeği ve Dik kaynanadili gibi istilacı türler fark edilsin. Güzellik maskesi takan canlı cansız her şey kendini ele versin. Ancak dünyada ki bütün çiçekleri yok etmenin ne kadar zor olduğu bildiği için yapacağı en mantıklı hareketin çiçeklere karşı bir felsefe oluşturmak ve felsefesi bütün dünyada yayılana kadar sistemleştirmek için çabalamak olduğunu anladı. Her ne kadar gönlü bu fikirde olsa da sinirlendiğinde ani kararlar vermekten çekinmezdi, harekete geçmesi gerektiğini hissederse anında harekete geçerdi.
İri cüssesi, haşin bakışları ve gür sesiyle oldukça sert bir görünüm veriyordu. İnsanları dikkatli bakışlarla süzer daha onlar konuşmadan ne söyleyeceklerini tahmin ederek bir sonraki cümlesini zihninde kurardı. Rüyanın üzerinden aylar yıllar geçse de gördüğü her çiçeğe tiksintiyle bakmaya devam etti. Macit çiçeklere olan öfkesini o kadar genelledi ki geçen hafta ölen babasının mezarına asla çiçek ekilmesine izin vermedi. Çiçek bostanına benzeyen mezarlıkta tek çiçeksiz ve renksiz mezar babası Vahib’in mezarıydı. Ne tesadüf ki sevdiği kızın ismi de İpar’dı. İpar, yüksek dağların karsız bölgelerinde yetişen kırılgan ve narin bir çiçeğe deniliyordu. Kızın ismi dışında bütün huylarını çok seviyordu. Hem babası civarın en zengin tüccarlarından biriydi. Son büyük savaşta gösterdiği kahramanlıklardan dolayı herkes tarafından saygı duyuluyordu. Macit, İpar’dan ismini değiştirmesini kendisine çiçeği hatırlatmayacak bir isim bulmasını istemiş ancak kız, atalar tarafından konulan ismi değiştirmenin saygısızlık olarak algılanacağını ve uğursuzluk getireceğini söylemişti. Hem herkes onu Ratib’in kızı İpar diye biliyordu. Macit çiçeklere bu kadar nefretle yaklaşırken sevdiği kızın isminin bir çiçek ismi olmasına asla tahammül edemezdi. Nihayet isim anlaşmazlığını çözmek için yörenin akıl danışılan bilgesi Zuheyra’nın huzuruna gitmişlerdi. Zuheyra, bebekken atalar tarafından kulağa fısıldanan ismi değiştirmenin mümkün olmayacağını ancak asıl isminin yanına bir isim eklenmesinde gelenek ve örf açısından herhangi bir sorun olmadığını, geçmişte nadir de olsa çift isimli insanların olduğunu söylemişti. Macit bu fikri tam olarak benimsemese de sevgisi ağır geldiği için kabul etmişti. İkinci bir isim vermesi için birlikte ilk ismin verilmesinde etkisi olan İpar’ın sütninesi Yamha’nın yanına gittiler. Yamha uzun süre düşündükten sonra kızın hal ve hareketleriyle hak ettiğini düşündüğü, saf ve samimi anlamlarına gelen Samima ismini vermeyi uygun bulmuştu. Samima ismi hem Macit’in hem de İparın çok hoşuna gitmişti seve seve ismi kabullendiler. O günden sonra karısı İpar Samima’ya, Maci’tin yanında kimse İpar ismiyle seslenmeye cesaret edemedi. Herkes onu Samima diye çağırıyor hata ile veya alışkanlıkla İpar ismini söylerlerse özür niteliğinde kafalarını hürmetle sallıyorlardı.
Marakeş’te çiçekler mimarinin kalbine işlenmişti. Özellikler eski eserler çeşitli bitki motifleri ve zellige denilen mozaiklerle süslüydü. Macit kurulu düzeni olmasa vahşet olarak algıladığı bu coğrafyadan uzaklaşmaya ve Marakeş’in en kurak çölüne gitmeye razıydı.
İnsanları çiçeğe karşı tutkulu kılan şey doğruyu iyi üzerinden bulmak istemeleriydi Macit’e göre. İnsanlar bu zararlıdır diyebilmesi için ‘’zarara uğrayanın iyi ve güzel olması’’ gerektiğinde fikir birliği etmişlerdi. Halbuki altında, üzerinde, arasında türlü kötünün saklandığı çiçekler sadece yapay görüntü oluşturup yanılsama sağlayan holografik görüntülerdi. Çiçeği koparmak gerektiğini yılan sokunca anlayacaklardı.
Samima, Macit’i izin vermeyeceğini bildiği için ne evine ne de bahçesine hiç çiçek sokmamıştı. Marekeş’in Fransız bir sanatçı tarafından yapılan begonvillerden yaseminlere, akasyalardan antoryumlara kadar çeşit çeşit çiçeğin bulunduğu meşhur Majorelle bahçesine zamanında gittiği için şükrediyordu. Yoksa hayatı boyunca asla gidemezdi. Samima kocasını fikrinden vazgeçirmek için ihtiyar heyetine derdini anlatmıştı. İhtiyarlar hayatları boyunca çiçek sevmeyen birisiyle ilk defa karşılaştıklarını söylediler ve onu fikrinden vazgeçireceklerinden eminlermiş gibi senkronize bir şekilde mimiklerini oynattılar. İhtiyarlardan Ayser ve Barik Macit’i yalnız buldukları bir gece yanına sokularak muhabbet etmeye başlamışlardı. İhtiyarlar Macit’i kendi ağzından dinledikten sonra rüyasını bu şekilde yorumlamasının toprağa saygısızlık olduğunu, çiçeklerin toprağın biz insanlara bahşettiği mucizeler olduğunu söylediler. Macit ihtiyarlara karşı son derece hürmetkardı. ‘’Muhterem Ayser ve Barik’’ dedi. ‘’Çiçekler sizi büyülediği için böyle söylüyorsunuz. Civarda çiçeklerle beslenen nice zehirli hayvanlar olduğunu biliyorsunuz. Hem bu cani hayvanları nimetlendiren hem de bize güler yüz gösteren varlıkları nasıl sevebilirim?’’ diyerek boğazını temizledi. ‘’Merak etmeyin çiçeklerin dünyamızdan çekilişi pek görkemli olacak. Bu küçücük dünyamız aldatıcı nesnesini kaybettiğinde sizler de perdelenmiş kötülüklerin farkına varacaksınız.’’ diyerek sinirden titreyen vücuduyla ihtiyarlara tazimini sunarak ayrıldı. O gün ihtiyarlar aksine bir rüya görmedikçe Macit’in fikrinden vazgeçmeyeceğini anlamışlardı.
Her yılın şubat ayında baharın yaklaşmasını kutladıkları Çiçekli badem festivali yaklaşıyordu. Fas inancına göre yeni yıl iyi şanslar getirirdi. Davullar günler öncesinden çalmaya başlandı. Civardaki şehirlerden insanlar ellerinde çiçeklerle akın akın şehrin en kalabalık meydanı olan Jemaa el-fna denilen kıyamet meydanını doldurmaya başlamıştı. Eski zamanlar da pek çok infazdan dolayı ölüm meclisi olarak da bilinen kıyamet meydanı aslında müzisyenler, falcılar ve hokkabazlarıyla daima bir festival havası yaşatırdı. Toplar baharı müjdelemek için son atışını yaptığında çiçekli badem festivali resmen başlamıştı. Kalabalığın içinden ritimsiz şarkı sesleri gökyüzünü titretiyordu adeta. Herkes büyü yapılmış gibi festivalin etkisiyle kendinden geçmişken uzaklardan çığlığa benzer bir bağırma sesi duyulmuştu. Bu Macit’in sesiydi. Macit fikirleriyle kendileri etkilediği gençlere emir verici sert bir tonda bağırıyor festivali bir an önce protesto edip dağıtmalarını istiyordu. Macit’in emrini yerine getiren gençler meydanda büyük bir ateş yakarak getirilen bütün çiçekleri birbirine bağlayarak herkesin gözü önünde yakmışlardı. Bu yaşanan kargaşadan ve saygısızlıktan rahatsız olan insanlar sinirden köpürüp söylenmeye başlasalar da Macit’e karşı gelmeye cesaret edememişlerdi. Pek çoğu çiçeklerin sonuna kadar yanmasına tahammül edemeyip kısa bir süre sonra dağılarak meydanı boşaltmışlardı. Kıyamet meydanı sanki sura üflenmiş gibi ebedi sessizliğe gömülmüştü. Bu yılki çiçekli badem festivali halk arasında uzun yıllar ateşli badem festivali olarak isimlendirilmiş ve üç yıl sürecek olan kıtlığın yegâne nedeni olduğuna inanılmıştı. Olayı akabindeki üç yıl pek çok kimse Macit’e karşı tavır takınmış mümkün mertebe muhatap olmamaya çalışmışlardı. Macit’in o gün yaktırdığı ateş genç yüreklerde giderek yayılarak anti-çiçek karşıtı felsefi ekolün oluşmasına ve üyesini artırarak pek çok bölge de kendisinden söz edilmesine yol açmıştı. Yine de Marakeş’te çiçek sevgisi çok yaygın olduğu için Macit’in felsefesi pek ilgi görmemişti. Hatta bazı insanlar onun deli olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini bile düşünmüştü. Macit, Samima’nın engellemelerine rağmen çiçeklerin zararlı olduğunu kanıtlamak için çeşitli deneyler yapmaya başlamıştı. Mensuplarına toplattığı çeşitli türlerden bitkileri bir şifacı titizliğinde incelemişti. Bazı araştırmalarının sonucunda, çiçeklerin suyu emerek toprağı kuruttuğunu, böcekleri zehirleyerek ekosisteme zarar verdiğini, insanların alerji ve astım gibi hastalıklara yakalanmasına sebep olduğunu iddia etmişti. Ancak bu deneylerin geçerliliğini dönemin imkanları dahilinde bilimsel olarak tam anlamıyla ispatlayamamıştı. Bu yüzden Macit’in felsefesi zamanla güvenilirliğini yitirmeye başlamıştı. Bütün bunlara rağmen Marakeş’te çiçek sevmeyen radikal bir azınlık oluşmuştu. Bu azınlık, Macit’in önderliğinde çiçekleri yok etmek için her yolu denedi. Çiçekli bahçelere saldırdılar, çiçek satan dükkanları yağmalayıp çiçek motifli sanat eserlerini tahrip ettiler. Macit’in, çiçek karşıtı kitaplarını yaymak için mesai harcadılar. Bu kitaplar, Macit’in takipçileri tarafından büyük ilgi gördü ve pek çok dile çevrildi. Macit, çiçek karşıtı geniş çaplı bir devrim başlatmak için olanca gücüyle hazırlanıyordu.
Marekeş’in büyüklerine hediyeler sunulduğu bir bayram akşamı Macit köyün beş büyüğüne siyah ahşap kutularda hediyeler takdim etmişti. Hediyelerini heyecanla açan zatlar paketin içinde kurumuş ve yanmış bir demet çiçekle karşılaştılar. Macit’in onları tahrik etmek için bilerek yaptığı bu hareket bardağı taşıran son damla olmuştu. Macit davasının haklılığını garantiye almak için ilk onların saldırmasını amaçlamıştı. Macit’in gönderdiği sembolik hediyeyi yorumlamak için büyükler acil heyet toplantısı yapmışlardı. Kimisi onun büyük bir yangın çıkaracağını iddia ederken kimisi de ortalığı velveleye vermeye çalışan zararsız bir deli olduğunu ve dikkate alınmaması gerektiğini görüşüne varmıştı.
Yıllarca fikri, yazılı ve fiili mücadele veren Macit’in hayatında artık tek bir amaç vardı: Ne pahasına olursa olsun çiçekleri yok etmek. Bütün mesaisini bu fikir için harcıyordu. Çiçek karşıtı devrimini başlatmak için daha da hırslı çalıştı. Hatta takipçileriyle birlikte Marakeş’in yönetimini ele geçirmek için bir plan bile yapmıştı. Planı, bir sonraki yılın çiçekli badem festivalinde devreye sokacaktı. Festivalin en hararetli olduğu anda kısa bir uyarı da bulunacak, uyarısına ve söylediklerine karşı gelirlerse onlara karşı silahlı saldırıyı başlatmaktan çekinmeyecekti.
Macit’in planı, festival günü gerçeklemişti. Macit, kıyamet meydanına geldiğinde binlerce insan çiçeklerle dolu bir coşku içindeydi. Macit, kalabalığın önüne geçerek konuşmasına başladı. Ancak insanlar onu duymak istemiyor, ıslık çalıyor, yuhalıyor ve alay ediyordu. Macit, sinirlenerek sesini yükseltti. Buna rağmen kimse ona kulak vermemişti. Macit, sonunda sabrını yitirdi ve takipçilerine saldırı emrini verdi. Takipçileri, silahlarını çıkardı ve ateş açtı. Meydanda büyük bir kargaşa başladı. Macit’in hesaba katmadığı bir şey vardı: Beş yıl önceki çiçekli badem festivalini ateşli badem festivaline dönüştürdüğü için Marakeş’in çevik erleri her festivalde gizli güvenlik tedbirleri almıştı. Kısa süre içerisinde Macit’i ve mensuplarını etkisiz hale getirdiler. Macit o an dahi üzüleceği yere gururla etrafına bakıyordu. Çiçek karşıtı devriminin ilk ateşini yakarak kıyamete kadar sürecek bir düşünme ve eylem biçimi başlattığı için içten içe seviniyordu.
İhtiyarlar ve büyüklerden oluşan yargı heyeti toplumun asayiş ve huzurunu bozmaktan, batıl fikirleri ile genç nesillerinin dimağını iğdiş etmekten ve silahlı fiiliyatta bulunmaktan Macit’in süresiz mahkumiyete çarptırılmasına ittifak etmişlerdi. Ayrıca ihtiyar heyetinden Ayser ve Barik’in talepleri üzerine Macit’in mahkumiyet odasının duvarlarının renkli karanfiller ve yılanlarla süslenmesine karar verilmişti. Böylece Macit’i sadece dört duvar arasına değil aynı zamanda kendi korkulu rüyasına hapsetmişlerdi. Bütün bu olanlara şahit olan İpar Samima ilk haftaların şokuyla hala delicesine sevdiği eşi Macit’i sık sık ziyaret etse de çevresindekilerinde etkisiyle zamanla eşinin ruh sağlığı bozulmuş biri olduğunu kabullenmişti.
İpar Samima, bu olaydan yaklaşık yarım sene sonra kendisine yeni bir hayat kurmak için Marakeş’ten uzaklaştı. İpar Samima olarak değil yalnızca İpar olarak. Macit ise karısının gidişiyle iyice yıkıldı. Onu çok seviyordu ama felsefesi uğruna büyük fedakarlıklar da bulunmak zorunda kalmıştı. Bu yüzden kendini yiğit, fedakâr ve mücadeleci bir dava adamı olarak görüyordu. Macit çok geçmeden duvardaki renkli karanfillere bakmamak için gözlerini kör etti. Ve amalığının üçüncü senesinde hayata veda etti.
Macit’in ölümüne halk üzülmüştü. Fikirlerine karşı olsalar bile ona derinden bir sevgi beslemişlerdi. Macit’in anısına beş yılda bir çiçekli badem festivalini, çiçekli ateş festivali olarak kutladılar ve her beş yılda bir gerçekleşen çiçekli ateş festivalin de çiçekleri yakmak bir tür ritüel haline geldi.
O günden bugüne Macit’in fikirleri farklı farklı formlara dönüşse de çeşitli ekollerin içinde varlığını koruyarak günümüze kadar geldi. Hatta öyle ki çiçeklere her basıldığında çiçekler her koparıldığında Macit’in mezarında gülümsediği gibi hurafeler bile yayıldı. İşte böylece zamanla çiçkesiz kaktüs sevenler derneği ve çiçeği lanetleyen Faslılar derneği gibi nice anti-çiçek dernekler kurulmuş oldu.
Ömer Talha KAVAS