68 views 5 mins 0 yorum

Dilimizdeki İktidâr

In Deneme
Nisan 05, 2024

“İnsanın elindeki tek iktidar duadır. ” der İsmet Özel. Dilimizdeki bu iktidarın nasıl oluştuğu ve nereden geldiği arayışı bizi kelimelerden köklere, hatırlardan hatıralara bir yolculuğa davet ediyor. İcabet…

Leyle-i kadr diyoruz, bin geceden daha hayırlı, Kur’an’ın nazil olmaya başladığı, meleklerin yeryüzüne indiği, ademoğlunun kusurlarının örtüldüğü ve duaların kabul edildiği o geceye. Gününü tam olarak kestiremesekte derdi olanın, hüznü ve öfkesi olanın beklediği o geceye…

Bu dua gecesine Kadir Gecesi dedirten ‘irade’ duanın kudretini bildirmiş oluyor. Ve o geceye Kadir Gecesi diyenler duanın kudretine inanmış ve itaat etmiş oluyor. Elbette kudretin kadirden müteşekkil olduğunu bilmeyenlerimiz olacaktır. Dilimizin altındaki kelimeleri keşfedememiş olmanın hüznü ve tedirginliği belki de bizi lisanı ciddiye almaya sevk edecek, belki de bunların peşine düşecek bir ilham zuhur edecek. Keşke insan akrabalıkları gibi kelime akrabalıkları da dikkatimizi çekse. O zaman Türkçe’nin özüne, ailesine kavuşabiliriz. Bilmiyorum lâkin buna inanmak geliyor içimden.

Böyle bir geceye niçin Kadir Gecesi denmiş, niçin güç ile anlamlandırılmış? Ve niçin o gece dua ile bütünleşmiş? Güç ve Dua arasındaki idrakimiz sanırım o gece hiç olmadığı kadar yaklaşmış ve iç içe geçmiş ve bir denge ihtiva etmiş. Hatta öyle bir geçiş ki güç duanın içinde erimiş, kadere ram olmuş. Biraz da bu yüzden dilimizdeki iktidarı fark etmeyişimiz. Belki de insan, fark etmek ve etmemek arasında bir yerde kalmalı. Ama yine de bilmeli insan kadirin, kudretin, iktidarın ve kaderin iç içe olduğunu kalbin ve dilin, dua ile buna hükmettiğini..

Ve yine bilmeli insan: Bilmenin iki metodu ilim ve irfanın insanı şerre dua etmekten uyandırdığını… “İnceldiği yerden kopsun” diyoruz meselâ, inceldiği yer kopmaması gereken nokta ise ne olacak? O yüzden inceldiği yerden kopsun demek yerine kopması gereken yerden incelsin demek daha hayırlı sonuçlar getirebilir.

Madem dua bu kadar kudretli ve iktidarlı, ‘niçin duamız kabul olmuyor?’ diye düşünebiliriz. Duamızın kadri sadece ve her zaman kaderi, kaderimizi değiştirmez; kaderimizi olduğu gibi bırakıp bazen bizi değiştirmesi gerekir ve bizi değiştirir.  Duamızın hayrı ve şerri, nihayetinde bizleri düzeltir ya da bozar. Yani ‘dua’ tek taraflı gerçekleşmez her zaman. Olmasını istediğimiz şey olmaz ama bizi olmuş olana, olacak olana hazır hale getirebilir, bizi kaderimize hazırlar. Biz bunu çoğu zaman fark edemeyiz ama geri dönüp baktığımızda “Ben bu işin üstesinden nasıl gelmişim?” diyorsak duamızın ya da bizim için edilmiş duanın başka bir boyutuyla tezahür ve kabul edildiğinin işaretidir.

İnsan duasız yaşayamaz.. Yağmurun her adımına bilimsel yorum getiren insan bile günün sonunda yağmur yağmıyorsa “keşke” diye başlatıp, umarım diyerek bitirir cümleyi. Dua insanın farkında olmadığı kadar hayatın içindedir, bu derece içinde olduğu için farkına varamayabilir. Ki insan yokken dua vardı. Duasız bir hayat yoktur, duasız bir kader olmadığı gibi. Buna itiraz eden çıkar mı bilmiyorum lâkin benim kabul edeceğim tek delil duanın olmadığı bir dil bulup getirmek olur. Diller ki varlığın ve yokluğun delilidir.

Bir türlü bu yazıyı hitama erdirecek cümleleri kuramadım. Besmeleyi tamamlayan nokta değil yaptığımız şey ise benzer bir niyetle buradaki yazıyı tamamlayacak şey gönlümüzden, ruhumuzdan; insanlığımızı düzeltme, zulmü durdurma iştiyakıyla sâdır olan dualar olsun…

Olgun VERİM