96 views 10 mins 0 yorum

Nehir

In Öykü
Mayıs 05, 2025

Julıo Cortazar’ın Nehir’ine Respect

Her sabah olduğu gibi bu sabah da uyandın. Sanki zamanla gizli bir anlaşman varmış gibi, alarm çalmadan birkaç saniye önce gözlerini açtın. Yatağın kenarında bir süre öylece oturdun, sonra havluyu nemlendirdin ıslak yüzünle. Evin işlerine karıştın her zamanki gibi.
Ev işleriyle ilgilendiğin zaman bir şeyler ters gitse, çayı koyup altını açmayı unutsan, çamaşır makinesi bozulsa, kedi havlasa hiç şaşırmazsın. Her şey senin ruhsatınla oluyormuş gibi bir rahatlıkla devam edersin rutinine. Perdeleri araladığında karşısında duran nehrin sesi, her şeyin yerli yerinde olduğuna dair tuhaf bir huzur verir sana. Ya da bir tür oyalama. Bunu ayırt edemezsin. Çünkü her şey senin halet-i ruhiyen ile senkronize bir absürtlükte ilerler. Ev, canlı bir organizma gibi seni hisseder; moralin bozuksa priz çalışmaz, canın sıkkınsa akmaz su.
Konuştuğunda seni dinlemiyorum. Susadığında su vermiyorum. Hapşırmaların karşılık bulmuyor benden. Çünkü senin o boğuk hırıltın, gecenin en derin yerinde rüyamı yararak çıkıyor içimden. Biliyorum seriüzzevale geçip gidici şeylere hevesin yok. Biliyorum karşımızda akan nehir bir gün hepimizi yutacak. Ve o nehrin sarmaladığı dünyada, senin varlığın gibi benim varlığım da, birer gölge gibi arkamızda kalacak.
Nehir, evinin tam karşısında, kıvrıla kıvrıla akıyor. Ama sen, nehrin kıvrımlarını bir türlü ezberleyemiyorsun. Hatıralarını bir dal parçasını bırakır gibi bırakıyorsun nehre. Her gün bir eşya her gün senin soyutundan kopan bir nesne yitip gidiyor orada. Nehrin kenarına indiğinde her gün bıkmadan üstüne oturduğun bir taş var. Fakat taşı bir gün biraz daha sıcak, ertesi gün yosunlu, bir başka sabah ise simsiyah buluyorsun Neden şaşırmıyorsun? Yerinden oynayan taş bile bir anlamda yerindedir senin nezdinde değil mi? Bütün bu tepkisizliğini, Saramago’nun o cümlesiyle anlamlı kılmaya zorluyorum kendimi: “Kaos, henüz anlaşılmamış/çözülmemiş bir düzendir.” Ama içimden bir ses, senin çoktan bu düzensizliği benimsediğini vehmediyor.
Gece nehrin kıyısına dikiliyorsun. Bir adam görmeye başlıyorsun karşıda. Eski bir şiirin çarpıcı bir mısrasına takılıp kaldığın gibi birbirini tekrar eden bakışlar atıyorsun. Aynı yüz, aynı ela gözler, ama daha genç belki. Kızarmış göz altı torbalarına rağmen daha bakımlı. El sallıyorsun. O da karşılık veriyor ama sana değil. Teveccühü sana değil. Nahoş bir burukluk dalga dalga yükselip ayağını ıslattığında anlıyorsun. İlkokul müsameresinde kendi rolünü unutunca herkesin içinde küçülüp yok olmak isteyen çocuk hali var ya, onun bir türü sarıyor seni.
Gece, nehrin içinde bir adam seni görmeye başlar bu kez. Suyun altından bakar adam soluksuz kalmayı göze alarak. Sen de adama bakarsın kendini her türlü alakalardan halas ederek. Sanki rüyadan çıkmak isteyip de çıkamadığın da hissettiğin gibi karmakarışık duygular esir eder seni. Uyanmak rüyanın kendisinden daha boğucuymuş gibi bir his. Göz kapağının dışından bakmak istiyorsun. Tam bir hamle yapacak gibi oluyorsun ki, adam gözden kayboluyor. Öyle bir kayboluş ki, sanki hiç olmamış gibi. Geriye kalan sadece suyun üstündeki küçük halkalar. Ve sen, o halkaları izlerken kendi tepkisiz yansımanı fark ediyorsun.
Bütün bunlar doğru değil. Nehre gittiğin, taşın üstüne oturduğun, bir adamla bakıştığın. Çünkü sen, sana yapışan rutininden ayrılmayan gününün çoğunu uyuyarak geçiren birisin. Pencereni açıp nehre bakarsın. Bir hışımla koparırsın bedenini ruhundan. Boğulmaya gidiyorum ben dersin. Boğulmazsın. Bir değişiklik olsun bugün de elbiseleri nehir de yıkayım dersin. Yıkamazsın. Pencereyi kapatırsın. Nehir durur.
Birimiz gece de kalıyor diğerimiz sabaha geçiyor. Artık geceyle sabahın farkı yok. Çünkü belki de beni uyandıran senin hırıltın değil belki de ben rüya bile görmüyorum. Kendimi bırakıyorum sana. Sen de beni bir eşya gibi taşıyorsun evde. Raflara koyuyorsun, unutuyorsun. Sonra yine hatırlayıp bir köşeye bırakıyorsun. Hatıra yüklenmiş bir eşyayım, sadece dokunduğunda senden bir parça olan. Sen mi beni anlatıyorsun ben mi seni?
Belki de biz birbirimizin gölgesiyiz. Aynı evde iki ayrı saat dilimindeyiz. Sen sabahı tekrar tekrar uyuyarak geçiren, ben gecenin içinde bir yere tutunamayan bir berduşum. Belki de sen diye bildiğim şey, benim zaman zaman unuttuğum bir halim. Aynada sabahları göz göze gelmeye tahammül edemediğim, ama gece olunca hasretle andığım o flu görüntü.
Bu nehir bizi tanıyor. Senin korktuğunu benim korkmadığımı biliyor. Yine aynısı olacak ile asla olmayacak arasındaki tereddüt, fedakârlık yapmaktan alıkoyuyor seni. Fırsatı, dalgınlığın ve karamsarlığınla kurban ettikten sonra ortaya çıkan ızdırabı kafiyeleştirerek rahatlamaya çalışıyorsun. Köyde anlatılan menkıbelerle şehirde anlatılan menkıbeler kadar fark var anlattıklarında. Evet, kızıyorsun seninle birlikte aynı günü, aynı hatıraları, aynı çözülmemiş geceyi tekrar eden her şeye kızıyorsun. Enerjini, farklı hadiselere, asla etkileyemeyeceğin mevzuların kesafetine harcayarak dağıtıyorsun. Sevinmek dediğin içinin aniden ferahlamasından ibaret. Üzülmek dediğinde buna benzer basit bir şey.
Bir gün fark edeceğini umuyorum. Fark edeceksin belki, ben artık sadece senin rüyan değilim. Bir rüya değilim ya da bir rüyada değilim. Belki ben, senin gövdene sıkışmış bir cisimim. Elinle göğsünü yokladığında belki de ilk kez bir şey seni şaşırtacak.
Ve sonra biri seni (beni) omzun(m)dan tutup sarsıyor. Gözlerin açık ama odada ışık yok. “Uyuyordun,” diyor bir ses, belki tanıdık, belki kendi içinden. “Yine rüya mı gördün?” Ama cevap vermiyorsun. Çünkü o ses sana ait olabilir. Sen artık ne zaman konuştuğunu ne zaman anlatıldığını bilemiyorsun. Bu evde yaşıyor musun yoksa sürükleniyor musun bilmiyorsun.
Nehir akmaya devam ediyor.
‘’Şimdi anlaşılıyor ki uyuyorsun, çarşafın şeklini değiştiren bir bacağını arada sırada oynatıyorsun, bir şeye kızmış gibisin, ama çok da kızgın değilsin, seninki acı yorgunluk gibi bir şey, dudaklarında bir küçümseme ifadesi okunuyor, havayı dışarıya kesik kesik veriyor, sonra kısa nefeslerle geri alıyorlar ve inanıyorum ki, eğer senin uyduruk tehditlerin yüzünden bu kadar hiddetli olmasaydım, uyku seni biraz benim tarafıma, arzunun hatta barışmanın ya da yeni bir vadenin bile mümkün olduğu yere geri getirmişçesine, gözüme tekrar güzel göründüğünü bile kabul edebilirdim, ilk arabaların geçmeye başladığı ve horozların korkunç yükümlülüklerini iğrenç bir biçimde yerine getirdikleri tanyerinden daha az karmaşık bir şey bu.’’ (Julio Cortazar, Oyunun Sonu)

Ömer Talha KAVAS

  • Görsel: Dall-e3
  • Julio Cortazar, Oyunun Sonu(s,25-26.), Can Yayınları, Çev: Süleyman Doğru, Aralık 2022, İstanbul
Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.