Kıskançlık, insanın sahip olduklarını koruma, elden çıkmasını engelleme ve bir başkasının tasallutundan emin kılma gibi durumlarda kapıldığı duygudur. İnsan; ailesini, malını, makamını, unvanını kıskandığı gibi düşüncelerini dahi kıskançlık malzemesi haline getirebilir. Sahip olduklarını kaybetme korkusu, şiddetli bir tedirginlik yaratır. Çoğu zaman bu duygu, aklın sınırlarını aşarak tehlikeli boyutlara varır. Elde ettiklerimizi korumak pahasına yapılmayacak şeyleri yaptırabilir. Hastalıklı dereceye ulaşan kıskançlık bu yüzden ahlakî olarak yasaklanmış ve hiçbir koşulda makul görülmemiştir.
TDV İslam Ansiklopedisinde kıskançlık, “Kişinin kendi mahremini koruması yönünde gösterdiği aşırı duyarlılık”, “İzzet-i nefsine, şeref ve namusuna zarar verecek durumlardan sakınıp korunmasını sağlayan duygusal tepki” olarak izah ediliyor. Bir diğer ifadeye göre ise kıskançlık, “Erkek veya kadının başkasının cinsel ilgisine karşı kendi eşini koruma ve savunma duygusu” şeklinde tanımlanıyor. Kıskanmak, eski Türkçe de “kızgan-kısgan” yani cimrilik, esirgemek fiilinden türemiş. Nişanyan Sözlük’ün, Dîvân Lugâti’t-Türk’ten verdiği örnek şu şekilde: “puşii bérgeli ḳızḳanıp/sadaka vermekten esirgeyip, cimrilik edip”. Kıskançlık kelimesi Türkçe olmakla beraber günümüzde kullandığımız anlamıyla içeriğini daha çok Arapçadaki “gayret” kelimesinden almış. Buraya ayrıca değineceğiz.
***
Uzman Kırgız Psikolog Ayala Pines kıskançlığı, insanın kendisi için önemli olduğunu düşündüğü bir ilişkinin sekteye uğrayacağını idrak etmesi ve bundan dolayı kaybetme korkusuna kapıldığı sırada açığa çıkan karmaşık ve duygusal bir tepki olarak ifade eder. Hazreti Yusuf’un kıssasını hatırlayalım. Kendisindeki yüksek meziyetlerden dolayı Hazreti Yakub’un özel ilgisine mazhar olunca diğer kardeşleri derin bir kıskançlık krizine tutuldular. Babalarının saf sevgisini yalnızca kendilerinde seyretmek istediler. Böylece Hazreti Yusuf’un ölümünü planlayarak daha sonra bundan vazgeçip kuyuya atmaya karar verdiler. Kıskançlığın aklı devre dışı bırakmasına en büyük örneklerden biri bu hadisedir. Diğer önemli bir örnek ise Habil ile Kabil’in meselesidir. Kurbanı reddedilen Kabil, kardeşi Habil’in kurbanı kabul edildiği için kıskançlık krizine tutulur ve Habil’i öldürür. Hazreti Mevlana, hem Hazreti Adem’i kıskanan şeytanı, hem de Hazreti Yusuf’un kardeşleri tarafından kıskançlık uğruna kuyuya atılması üzerinden kıskançlığın kalbi karartan, aklı iptal eden bir duygu olduğunu söyler.
Kıskançlığın açığa çıkması için daima üçüncü kişinin varlığına ihtiyaç vardır. İki kişi arasında kıskançlık zuhur etmez. Ancak haset söz konusu olursa o zaman üçüncü kişiye gerek kalmaz. Haset, iki kişi arasında açığa çıkar. Kişinin arzuladığı şeyin kendisinde değil, bir başkasında olması durumunda kendini belli eder. Kıskançlıkta aşırıya kaçılmaması durumunda uygunluk söz konusu iken, hasedin hiçbir türlüsü kabul edilmez. Haset, insanın elinde ateşle gezmesi gibidir. Hem kendisini, hem karşısındaki kişiyi yakar. Kısaca kıskançlık, elde olanı korumak iken; haset, elde olmayanı arzulamak demektir.
Bir başka görüşe göre kıskançlık, hasede göre daha büyük nefret içerir. Haset, elde etme arzusu iken, kıskançlık hem elde tutma hem de bir başkasının elde etmesini engelleme duygusudur. Bir yönüyle haset duyan kişi içten içe kendini bitirirken, kıskançlık hissine kapılan kişi kendi içinde bir mahkeme kurar, suçlu bulduğu kişiyi orada yargılar ve hükmünü verir. Neticesinde ne çıkacağını kimse kestiremez. Bu bakımdan haset ve kıskançlığı birbirinden ayrı değerlendirmek gerekir.
***
Buraya kadar kıskançlığın genel hatlarıyla olumsuz yönünden bahsettik. Şimdi meselenin olumlu taraflarını irdeleyelim. İlk elde dikkat çeken kelime, gayrettir. Gayret kelimesini çoğunlukla, çok çalışmak olarak kullansak da dinî literatürde karşımıza, “Gayretullah” yani “Allah’ın kullarını kıskanması” olarak çıkar. “Gayretullaha dokunur” cümlesini daha önce duymuşsunuzdur. Bu kavram Cenab-ı Hakk’ın kulları üzerindeki hâkimiyetinin sadece kendisinde bulunması gerekliliğinden dolayı kullanılır. Bir kişinin O’ndan başkasına meyletmesi, yüzünü Hakk’tan çevirmesi durumu Cenabı Hakk’ın kıskanması anlamına gelir. İmam Kuşeyrî, Cenabı Hakk’ın kıskançlığı meselesini şu tanım çerçevesinde izah eder: “Kişinin sevdiği ve sahip olduğu bir şeye başkasının ortak olmasından hoşlanmaması”. Biraz daha netleştirelim. Allah, kendisinden başkasına kulluk edilmesini, ulûhiyetine ortak koşulmasını istemez ve yasaklar. Tasavvufta, “Allah gayûrdur, evliyasını sever, sevdiklerini kıskanır, onlara ve dinine yapılan haksız ve kötü muamele gayretullaha dokunur” düşüncesi vardır. Bu bağlamda İmam Kuşeyrî, “Gayretullah” hususunda: “Biliniz ki Hak celle ve Teâlâ’nın veli kulları ile sünneti şudur: Evliya Hak’tan başkası ile sakinleştiği ve O’ndan başkasını düşündüğü ya da kalpleriyle başka bir şeye yöneldiği zaman, Hak Teâlâ onlar üzerine o şeyi karmakarışık eder.” demektedir. İşte bundan dolayı da “Veli kullarının kalpleri yeniden halisane zatına dönünceye kadar onları kıskanır.”
İnsanda rahmani bir cilve olarak tecelli eden kıskançlığın bu boyutu, Efendimiz s.a.v tarafından da övülmüş ve ölçülü bir şekilde var olması, iyiliğe yorulmuştur. Nitekim âlimlerimiz kıskançlığın, eşler arasındaki muhabbetin artmasına vesile olduğunu söylemişlerdir. İmam Gazali, hamiyet, izzet -i nefis, kıskançlık gibi duyguların, insanın doğasında bulunan ve bir tür koruma içgüdüsü olan gazap duygusunun akıl ve dini ölçüler içerisinde kullanılmasıyla ortaya çıkan faziletler olarak değerlendirmiş, bu faziletlerden uzak kalmanın insanlıkta önemli bir eksiklik olduğunu vurgulamıştır. Sonuç olarak aklî ve dinî ölçüleri koruyarak duyulan kıskançlık övülürken, aklı devre dışı bırakan, yıkıcı ve ahlakdışı sonuçlar doğuran kıskançlık yasaklanmıştır.
***
Sulhi Ceylan’ın Didem’e yazmış olduğu mektuptan* bir bölümle meseleyi nihayete erdirelim.
“Kalbin de eğitilmesi gerektiğini biliyor musun Didem? Aynı bir küçük çocuk gibi kalbin terbiye edilmesi, arındırılması gerekir. Yani ilk haline döndürülmesi. Zaten nihayet bidayette saklıdır. Kalbe bazen melekler seslenir, bazen şeytan bazense kişinin kendi nefsi. İşte kişiye düşen bu seslerin kimden geldiğini bilmesidir. Eğer ses melekten geldi ise ilham, şeytandan geldiyse vesvese ve nefisten geldiyse hevâcis ismini alır. Bunları anlatmamın sebebi senin anlamsız kıskançlıkların. Şeytanının ve nefsinin sesini dinlemenden bahsediyorum. Biliyorsun ben mektuplarımı sadece senin için yazıyorum. Sadece senin için. Nedense bazı kişiler bu mektupları üzerine alıyor, anlam veremediğim sonuçlara gidiyor ve sonra ben suçlu oluyorum. Bak işte tekrar söylüyorum; senden özge yok… İçinde şeytan ateşi yakma, bilakis içini zikrin ateşi ile âbât et.
Mustafa Köz’ün dizelerini hatırlar mısın? Hani şöyle diyordu: “Ağzında dil diye beslediğin o yavru serçe / benden sana, senden bana uçup dururdu beni öpünce.” Tekrar söylüyorum, mektuplar sadece benden sana. Sen ağyara aldanma! Ağyar yani senden gayrı her şey. Ağyar yani senden gayrı var sandığın her şey. Ağyar yani mahlûkat. Ağyar yani masiva… Ve unutma şeytan kalbine vesvese verdiği zaman bir telaşa kapılırsın. Kalbinde huzur olmaz. Karanlık dört bir yanını sarar. Hakkı unutup masivaya yönelirsin. Eğer sana benim hakkımda bir şey dediklerinde kalbinde böyle şeyler hissedersen bilesin ki o insan şeytanların ve şeytanın anlaşıp kalbine attıkları oklardır. Hâlbuki ben sadece sana teslim oldum!”
***
Not: Kıskançlık hastalığına tutulmuş kişilere asla kötü söz söylemeyin, hoşlanmayacakları şekilde muamele etmeyin. Zira onlar şeytanın ateşinde pişmek üzeredirler. Onları anlamaya çalışın. Sakinleştirin. Unutmayın ki Hazreti Yusuf, kendisine duyulan kıskançlık neticesinde kuyuya düştü. Ve oradan çıktığında kardeşlerine merhametle karşılık verdi.
Müselman Cahit Servergil
Yararlanılan Kaynaklar
*Mektubun tamamı için: http://www.edebifikir.com/mektup/seytan-atesi.html
Polat, Y. B. (2017). Haset, İmrenme ve Kıskançlık Duygu Durumlarının Ayrıştırılması. Aydın İnsan ve Toplum Dergisi, 3 (2), 29-42
Özen Eratalay, S. (2018). Tarihsel ve Çağdaş Türkçede “Kıskanmak” Anlam Alanına Giren Sözcükler . Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 20 (3), 11-27
HAYATİ HÖKELEKLİ, “KISKANÇLIK”, TDV İslâm Ansiklopedisi
Yıldız, İ. (2020). Kur’ân’da Kardeş Şiddeti: Hâbil-Kâbil ve Hz. Yûsuf Kıssalarına Psikolojik Bir Bakış, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 24 (1), 73-95