187 views 6 mins 0 yorum

Muharririn Sonsuz Yolculuğu, 11. Bab: Kayboluş Arzusu

In Düşünce
Haziran 08, 2022

Kaybolmak ve Yitirmek

Mütefekkir, ait olmadan, aidiyet duymadan ve feragat dediğimiz çetin irade eylemini en doğru yörüngeye sabitlemeden kendi sabitelerini oluşturamayacak ve hezeyan bulvarında dönümsüz voltaların amansız divanesi olmaktan kurtulamayacak. Kısacası mütefekkir, hayatiyet bellediği kaidelerin varlığında tüm varlığını kaybetmeden, ‘basübadelmevt’ini yaşayamayacak.

Bizim ait olduğumuz şey, bize ait olan şeyler bahşedecek. Mutlak Olan’da sebat ettikçe biz, O bize sabiteler ikram edecek. Zannımız üzre Olan, bizim zanna yüklediğimiz niyet nispetinde bize lütufta bulunacak.

Mütefekkir, kaybolmadan bulamayacak, bulduğunu yitirmeyecek. Hezeyan bulvarında volta atmak, karınca dansının, ölüm çemberinin bir diğer adı. Mütefekkir, volta atmaksızın yol alacak. Her keşif, bereketli heyecanları ganimet eden bir utku olarak buyuracak. Tefekkür sahibi en çok bu zaferden korkacak. Çünkü bulmak, “ben” demenin en kibirli desibelidir. Mütefekkir kaybolduğunda değil, bulduğunda sınanacak.

***

Mütefekkirle konuşacağız bugün. Kalem sahibi olduğunda seslendik ona. Muharrir olduğunda ise koca kayalar devirdik üzerine. Düşünerek yazdığı şeyleri tek bir cihetten izledik. Ağzımıza yaraşır ballar ısmarladık kendimize muharrir peteğinden. Sürüyerek tefekkür kapısına dayadık başını. Tefekkür sahibi olduğunda ise sırtımızı yasladık.

Mütefekkirle konuşacağız bugün. Bir yol ayrımında üryan bırakacak ve kavgaya müsait uzlaşı minderinde künde ile tanıştıracağız onu. Kaybolmaya davet edeceğiz. Çünkü kaybolmak, en samimi arama faaliyetini tetikler insanda.

*

“Mütefekkir, öncü nesil mi olacak yoksa arkçı nesil mi?”

Bu sorunun cevabını aramaya tutuşmak, mütefekkirin kaybolmaya müsait tefekkür vadisidir artık.

Ben ona derim ki:

“Önde olmak, önde giden olmak ve öncü olmak, çarpışmanın ilk şiddetini göğüslemeye talip olmaktır. Ve öncü olmak, arkadan gelecek olanlara bir yol, bir iz, bir rota oluşturmaktır.”

O bana der ki:

“Bu ne şerefli bir vazifedir ki beni buna mecbur eder. Öne atılmak, önce giden olmak, önde giden olmak ne şerefli bir tutum!”

Ben ona derim ki:

“Öncü olmak sana mı kalmış?”

*

“Kaybolmak, öncülerin (iz açanların) mi yoksa arkçıların (iz sürenlerin) mı hakkı?”

Ben ona derim ki:

“Öncü olmak, kaybolma ihtimalini imha edenlerin ve yol bilenlerin künyesidir. Şaşmayan, şaşırmayan pusulayı en iyi okuyabilenlerin harcıdır o. Bu sebeple kaybolmak yoktur onlara. Onlar kaybettiğinde kaybolmuş olmaz, yitmiş olur. Kaybolmak, doğru yolun varlığına delalettir. Yol yoksa kaybolmak da yoktur. Yolun olmadığı yerde yol açan değilse insan, kaybolan değil yitendir. O halde kaybolmak, öncü olanın değil arkçı olanın hakkıdır.”

O bana der ki:

“Bu ne şerefli bir vazifedir ki beni buna mecbur eder. Önder olmak, arkadakilere yol açmak ve kaybolmaktan emin olmak ne yüce bir haslet!”

Ben ona derim ki:

“Önder olmak senin haddine mi kalmış?”

***

Kaybolan, kaybolduğuna ne zaman ikna olacak? Kaybolmayı arzulamak, boşlukta olmayı reddetmek demektir. Mütefekkir önce kaybolacak. Kaybolan; iz sürmenin pahasına vakıf, izden gitmenin hayatiyetine matuf olacak. Nitekim mütefekkir; düşünce çağını aştı, ilham dönemini geçti ve ideal dönemin çehresine işmar etti. Merhum Üstad Sezai Karakoç’un yüce bir trioloji olarak zikrettiği bu üç dönemdeki son merhale olan ideal dönem, mütefekkiri “arkçı nesil” olmaya mecbur ediyor. Büyük bir boşluk var ortada. Bu boşluğun adı ‘öncü nesil olma’ hülyasıdır. Mütefekkir bu hülyayı yadırgayacak ve kaybolmayı göze alacak. İzi bulmak için, izin peşine düşmek için, kaybolmayı göze almaktan öte, onu arzulayacak.

Öncü nesil denince bir saadet çağı gelmiyorsa akla, buram buram gül kokuları boşanmıyorsa hatra, gökyüzündeki yıldızları uzun uzun seyretme iştiyakı dolmuyorsa yüreğe, bir çöl sıcağıyla alevler alazlanmıyorsa kalpte; bizler kaybolanlar değil, yitirmiş olanlarız demektir. Önce haddimizi, sonra yolumuzu yitirmişiz demektir. Yanlış yolu kaybeden kayboldu, doğru yolu yitiren yitti. Kaybolanlar bulacak. Yitenler yitmiş olacak. Mütefekkir, öncülere arkçı olacak ve “ben” demeden, bizlere inatla öncüleri işaret edecek.
Duadır, ümittir, Vesselam

Oğuzhan Âsım GÜNEŞ

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.