186 views 6 mins 0 yorum

Vasatın Neresindeyiz?

In Deneme
Haziran 15, 2022

Bazı soruların cevabına çözümünden sonra ulaşılır. Bazı sorularda ise cevaptan sonra çözüme geçilir. Cevap aramanın yahut cevabı bilmenin işe yaramadığı, kişiyi rahata eriştirmediği sorular diyebiliriz bunlara. Dünyaya rahat etmeye gelmediysem, rahatımı kaçıracak soruları bulup kendime sormalıyım. Çünkü soruların, arayışların insanı terbiye ettiğine inanıyorum. Öyleyse soralım, ‘Vasatın neresindeyiz?’

Her insanın olmaktan korktuğu şeyler vardır ve tabiidir. Peki ya olmaktan korktuğumuz ve olmamak için mücadele ettiğimiz bir şey aslında olmamız gereken şey ise ne yapacağız? Çocukluğumdan daha düne kadar olmaktan korktuğum şeyin olmam gereken bir şey olduğunu öğrendim. ‘Nasıl olur da insan yıllarca bunun farkına varmadan yaşar?’ diye sorabilirsiniz. Belki bir çoğunuz bu yazıyı okurken benim düştüğüm yanılgıya düştüğünüzü ya da düşürüldüğünüzü -mü demeliyim?- ilk kez fark edeceksiniz.

Vasatlıktan bahsediyorum. Vasat’ı menfi bir şey olarak algılamam benim hatam mıydı bilmiyorum. Bir kaç kişiye vasatlık ve vasat olmak hakkında ne düşündüklerini sorduğumda onlarda da menfi bir izlenim bıraktığını gördüm. Buradan tespitle, vasat olmanın üstünlüğü çağrıştırması gerekirken düşüklüğü çağrıştırmasına temel sebebi olarak kelimeyi besleyen manevi değerlerin göz ardı edilme diyebiliriz.

Vasat, Kur’an’ı Kerim’de, اُمَّةً وَسَطاً (vasat ümmet) olarak zikrediliyor. Mealen, “Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanlara karşı şahitler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun….” (Bkz. Bakara 143. Ayet). Vasat kelimesi, Türkçe’ye, Kur’an’ı Kerim’deki kullanımıyla; hayırlı, itidalli, ölçülü, dengeli, merkezi olmayı ifade etmek için girmiş olmasına rağmen Türkçe sözlüğündeki manası, ‘orta, ortalama’ ile sınırlı bırakılmıştır. ¹

Nitel (manevi) açıdan kökleri parçalanmış, sadece nicel (maddi) bir kökle varlığını sürdürebilmiş bir kelime anlam ve değerini ancak sayısal ölçülerden alır. Oysa vasat, korku-ümit, ifrat-tefrit, cimrilik-israf vb. arasında en muvafık yerde olmanın ifadesidir. Vasat insan, kelimenin aslına göre ölçülü, dengeli, çizgileri aşmayan insan iken matematiğe göre iq’su 90(ortalama insan zekası) olan kişidir. Soru şu: İnsanın matematikle ölçüldüğü bir dünyada üstünlüğün takvada olduğuna kimi nasıl inandırabilirsiniz?

Vasatın vasatı, şahitlerin şahidi efendimiz Rasuli Ekremdir. Müslüman ise vasata yaklaştığı ölçüde Efendimize benzeyecektir. Ne yaman çelişkidir; Allah’ın sözlerine kulak verdiğimde, “Rabb’im beni vasat kıl!” diyerek dua ederken Türkçe lügata ve Türk eğitim formlarına bakınca, “Rabb’im beni vasatlıktan koru” diyerek dua ediyorum. İşte tam burası, insanı şerre dua ettiren dil zafiyeti! Türkçe’nin sızladığı yerlerdendir; vasatın güzelliğine şahitlik etmesi gerekirken, şeytanın vesvesesine alet edilmek! Allah(cc)’ın, ‘vasat ol!’ emrinin aksi olsa olsa şeytanın ‘vasat olma!’ vesvesesi olurdu. Emrin aksine vesveseye aşina olmamızın hesabını kim verecek ya da kimden hesap soracağız? Türkçe’yi, Allah’ın emrine amade mi edelim şeytanın vesvesesine ortak mı?

Bir ya da birkaç kelimenin böyle bir anlam kaybı yaşamasından ne çıkar? Çok şey çıkar. Vatanın fikri sınırları dil ile çizilir. Meselenin vasatın yanlış kullanımıyla sınırlı kalmadığını bildirmek isterim. Vasat kelimesinin başına gelen şey bizim de başımıza gelmiş bir şeydir. Çünkü dil ve o dilin mensuplarının kaderi ve akıbeti ortaktır. Bir kelimenin anlam değer dünyasıyla o kelimeyi kullanan insanların anlam değer dünyası iç içedir. Kelimelerimizin anlam değer dünyasındaki kayıp, aslında bizim anlam değer dünyamızdaki kaybın delilidir. Vasat kelimesinin başına ne geldiyse bizim başımıza da o geldi. Kelimelerimizin başına ne gelecekse bizim başımıza da o gelecek.

1: Vasatın bütünlüğü dikkate alındığında ‘orta’ anlamı, merkeziliğe kalbolurken, bütünlükten kopardığınızda yani matematiksel açıdan vasatlık; orta anlamını verse de merkezilik vasfını kaybeder. Oysa vasatın orta dediği şey aynı zamanda merkezidir. Dolayısıyla kelimenin niteliği yok sayıldığında manası da bozulur. Teşbihte hata olmazsa 1923’ten önce Ankara, Türkiye’nin ortasıyken 1923’te merkezi olmuştur. Dolayısıyla ortada olmakla merkezde olmanın anlam ve değeri farklıdır. Türkçe lügatteki orta ve ortalama manası, nitelikleri yok sayıldığı için, kelimenin aslındaki orta manasını da vermez. Lügatteki manasına göre bir kaç şeyin arasında (ortada) kalan vasattır, yani etkilenendir. Hakikatte ise vasat, şeyleri etrafında toplayan merkezdir(ortadır), yani etkendir.

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.