85 views 11 mins 0 yorum

‘Şimdi’nin Tağyiri: Bir Modern Dünya Teşrihi

In Düşünce
Ekim 11, 2022

İçinde bulunduğumuz dünya, ertelemenin hükümran olduğu bir dünya haline getirilmiştir. Önemli olanın, öne alınması gerekenlerin tehir edildiği, oluşları ile yok oluşları arasında bir farkın bulunmadığı, yahut oluşlarının insanın aleyhine işlediği şeyler insanlar tarafından gün be gün hayatlarının merkezine yerleştirilmektedir. Anne – babaların çocukları için endişelerinin toplandığı yer, ahlaki tutumları ve karakterlerinden çok mesleki başarılarıdır. Ebeveynlerin evlatları adına ‘dolgun’ maaşlı bir iş hülyası, evlatların çarka taaten teslim edilmesine yol açmaktadır. ‘Şimdi’ yapılması gereken “carpe diem”e dönüştürülmüştür. Ânı yaşamaktan murat hazzın doruklarına varmaya raptedilmiştir. Asıl ‘şimdi’ yapılması gerekenler ve ‘şimdi’ verilmesi gereken kararlar ise ötelenmektedir. Toplum düz bir hat üzerinde, tüm menfiliklerin traşlandığı bir yere doğru hızla seyralmaktadır. Menfilikten maksat Baudrillard’nın metinlerinde merkezi bir yer tuttuğu haliyle genelde “olumsuzluk” olarak tercüme edilen; içinde bulunulan halin yanlış oluşuna işaret edebilecek uyarılardır. Her şeyin olumlu olduğu, ne yolun ne de yolcunun muhasebeye tâbi tutulmadığı bir toplum; uyanmayı erteleyen bir toplumdur. Bugünün toplumunda, ertelemek artık bir tembellik, bir hastalık değil, normal hale gelmiş vâkıa ve hatta karakterdir. Normal olan norma uygun olan demektir. Norm ise yasadır. Bugün ertelemek bir norm olarak hayatımıza yerleşmiştir. Normalin kökünden değiştiği bir vasatta, normalin aslının sorgulanmasının önü de kapatılmıştır.

Halbuki ‘şimdi’ ve bugün karar vermelidir insan. Bu karar bir nedameti haber vermelidir. Şimdi ve burada olanın getirdiği nedamet, müstakbele ısmarlanır ısmarlanmaz ‘öz’ünü kaybeder. Nedamet şimdi yaşanır. Geçmişte seyredilen nedamet; nedamet değil nedametin tahkiyesiyle ortaya çıkan ‘şey’dir. Geleceğe emanet edilen yahut ısmarlanan nedamet ise ancak bir tasavvur, naif bir kandırmacadır.

İnsan, unuttuğunu unutan bir varlıktır demişti Taha Abdurrahman. Nisyanın katıklanarak sürdürülebilir bir surete bürünmesi ‘tezekkür’ ihtiyacının ötelenmesi ve üzerinin kapatılması ile mümkündür. Modern yaşam araçları “teknologia” yardımıyla bu istikrarın temin edicisidir. İstikrar kökeni itibariyle bir karar verme ve devam hali manasına gelmektedir. Ancak modernliği ayakta tutan ‘istikrar’ paradoksal bir şekilde kararsızlık ve müphemlik halinin devamı manasındadır. Bu ‘devamlılık’ emtiaların mevzilerinden taşmaları ve nefsin en alt katmanı olan”nefs-i emmare” katmanına hizmet etmeleri yoluyla mümkündür. Eşyaların insanlar için var oluşundan, insanların eşyalar için payimal edilişlerine giden yol; anlam kaybının ve zincirin kopuşunun alametidir. Alış-veriş tâli bir fiil olmaktan asıl olmağa doğru yol alır. Kıymetlendirmeler katı bir “hubb-u mal” (mal sevgisi) anlayışında toplanır. Yitirilen müteal yol, tatminsizliklerin ayyuka çıkışını haber verir. Müteal olanın boşluğu sathî şeylerle doldurulmaya çalışılır. Artık hayat yaşanılmaz, geçiştirilir. Zaman idrak edilmez, geçirilir. Bu minvalde insanlar alışveriş merkezlerine temel ihtiyaçlarını gidermek maksadıyla değil; vakitlerini geçirmek üzere giderler. Ancak vakit ‘geçirmek’ vakti yaşamak değildir; bunu bilmezler yahut bilmemeyi tercih ederler. Çünki tezekkür yâni geniş manasıyla hatırlamak ıstırab vericidir. Fark etmenin ve meseleleri tefrikin sağlayıcısıdır. Gerçeklerin ıstırab vericiliğinden kaçan bugünün insanı, sahtenin simülatif tesellisine kendisini bırakmaktadır. Fark ediş belli bir arşimet noktasından hareket ediyorsa, anlamlandırmanın ekseni dışarıdan içeriye kayıyor demektir. Bugünün insanı ise ‘iç’ini kaybetmiş insandır. ‘İç’e dönmek, ‘dışarı’yı inşa edenlerin samimiyetini muhasebe etmektir. Bu muhasebe en başta bu dünyanın sürdürebilirliğiyle ayakta kalacak kurum ve kuruluşların rahatsız olacağı bir vâkıadır. Bugünün dünyası ne kadar bir dağınıklık, parçalanmışlık halinin tablosu olarak görülse de kendi ‘iç’inde birliktir. Resmî hayat ve kamu hayatı birbirinin tamamlayıcısıdır.

Kurum ve kuruluşlar bugün insanların en az sorguladığı fenomenlerdir. Halbuki tüm hayat bugün bu kurum ve kuruluşların ekseni etrafında dönmekte, insani verim şubeleri de bunlarla sarılı bulunmaktadır. Mekanik bir hayatla sarıp sarmalanmıştır bugün dünya. Bu “fenomen”lerin “numen”ini, aslını sorgulamak ise bir vasıta sistem yoluyla mümkündür. Bu sisteme sahip olmadan bu kurum ve kuruluşların protestosu çemberin içinden, çeşitli izinlere ve bu kurumların koyduğu kurallara uygun olarak yapılabilir. İnsanlar toplanır, bağırır ve dağılır. Herkes vazifesini yapmış olmanın verdiği emniyet hissiyle evine döner. Diğer yandan bu kurumlara hâkim olan bürokratik anlayış bahsi geçen mekanikliğin temin edicisidir. Bürokratik tutum rasyonelliğin damgaladığı bir tutumdur. Ve milyonları teslim almanın risksiz yollarındandır. Modern devlet hem ortaya çıkışı ve kökleri hem de bugünki haliyle şiddetin ve meşruiyetin (İng. Legitimation) hâkimidir. Ferdi oluşları -kendi isteği doğrultusunda- çeşitli yönlere mütemayil hale getirir. Anlamın mekanikliğe terki, Durkheim’cı anlamıyla “anomi”nin kitlelere sirayeti manasına gelmektedir. Saçma olanın normalleştiği bir manzarada, seyirciler anarşiye boyun eğmiş demektir. Diğer yandan bürokrasi hiçbir zaman büyük sosyolog Weber’in hayallerini hayata geçirememiştir. Çünkü o,özünde gayr-ı fıtrî oluşu dolayısıyla insani verimleri temellendirmek şöyle dursun; aşındırmıştır. Sosyolojinin kurucu babalarından Weber, modernliğin “demir kafes”in (İng. Iron Cage) temin edicisi olduğunu farketse de teşrihleri bu dünyanın sürdürülebilirliğini sağlamaktan başka bir çıkar yolu göstermemiştir. Çünkü çözüm bir pansuman seviyesinde oldukça hayat palyatifleşecektir. Palyatif kelimesi tıpta bir hastanın tedavisinin mümkün olmadığının kabulü sonrası, acılarının azaltılması için verilen ilaçlarla geçiştirilen sürecin ismidir. Byung Chul Han‘ın “Palyatif Toplum” isimli eseri toplumun çözümsüz bir yere hapsi sonucu, dönüşümün imkansız oluşuna bir mersiyedir. Bugün tüm ‘dönüşüm’lerin önü kapatılmış vaziyettedir. Fertlerin karakterlerine sirayet etmiş olan kararsızlık ve erteleme hali bir yandan, kurum ve kuruluşların modern devlet eliyle kitleleri gütmesi diğer yandan potansiyel çıkış yollarını kapatmaktadır. Baudrillard “Kötülüğün Şeffaflığı” ismiyle tercüme edilen La Transparence du Mal isimli eserinde etkin fiilin her yerde yerini edilgen fiile bıraktığından dem vurur. Müessir olmaklık müteessir olmaklığa kalbolmuştur. Müessir olan sistemin kendisidir. İnsan fertleri kendi zevk ve beğenilerini kendilerinin inşa ettiği iddiasına oladursun, veba ve kolera arasında seçme cebrine muhatap kılınarak hayatlarını idame ettirmektedir.

Başka bir yol mümkün müdür? Muhakkak mümkündür. Müslümanlar ümitlerini yitirmenin Allah’a olan inançlarını yitirmek manasına geldiğinin idrakindedir. Bu idrake evvela kendini bilmek, peşi sıra ise düşmanın çapını tayin etmek eşlik ettiğinde başka yollar sarahate kavuşabilecektir. Düşmanın çapını tâyin onun hâkim konumuna gelişinin teşrihiyle mümkündür. Teşrihsiz bir mücadele sloganlara ve satıhta kalmaya mahkum bir mücadeledir. Teşrihin hangi vasıtalarla yapılacağı ise başlı başına bir meseledir. Sahih niyet, hummalı çalışma ve doğru usul bir araya geldiğinde çıkar yol bulunabilecektir. Ne anlamadan karşı koyuş, ne de düşmana hayranlık. Mütefekkirin dile getirdiği şekliyle; yabancı verimin aslileştirilmesi hususunda kuşanılması gereken irfan diline ermek, kaybolan anahtarı temin etmektir.

FATİH TEKİN

/ Published posts: 60

Nedamet'te yazar. Son Kıvılcım dergisinde editör. İlk kitabı "Modern ve Postmodern Kıskacında" 2023 yılında yayımlandı. Erzurum'la İstanbul arasında.

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.