216 views 4 mins 0 yorum

Karın Uyandırdıkları

In Deneme
Ocak 19, 2023

Annemin kışlık konserveleri zaman sarkacının bir köşesinde asılı dursun. Aynı zamanı, yani kar yağmasını bekleyen şiirler var. Elhan-ı Şita, Kar (Dranas), Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak bunlardan birkaç tanesi. Kışın henüz ortasındayız. Halen kar yağmamış olmasına gecikme demekten imtina ederek bu takdiri ilahinin, zihnimde yüzen dağınık soruya vakit kazandırdığını düşünüyorum. Belki bir kaç kışa, belki de saçlarımın ağaracağı vakte kadar sürecek bir soruya..

İsmet Özel, 1972’de, Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak şiirini yazarken, şiiri daima zihnimizde küllenen, her kar ayında tekrar alevlenen bir soruyla tamamlıyor:
“Neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.”
İsmet Özel, bu soruya bir cevap bulabildi mi bilmiyorum ama bir dostu uyandırabilmenin heyecanını tattığı aşikar.

Gecenin bir vakti, “Kar yağıyor.” diyerek birini uyandırdıktan sonra dostunuzu delirmediğinize ikna etmek zorunda kalabilirsiniz. Veya “Ben de bir şey oldu zannettim!” tepkisini almanız yüksek ihtimal. Bunun sebebi, ilk bakışta, verdiğiniz haberin ciddiyetsizliği ya da gereksizliği gibi görünse de şiirden kopmuş olmanın bizleri ulaştırdığı yerdir. Şiirin mesele edindiği şeyleri mesele edinen milletler şiir milletidir. Sağlamasını yaparsak, şiirin mesele edindiği şeyleri mesele edinmeyen milletler şiirden kopmuş belki de şiirle hiç bağ kurmamış milletlerdir.

Öyleyse karı mesele edinen herkes şairane bir hissiyata sahiptir demek yanlış olur. Küresel dünya ve şiirin öznesi aynı (meselâ kar) olsa da mesele farklı olabilir. Kar, tüm dünyada bir meseledir fakat şiirle intikal eden bir mesele olmaktan çıkıp, kuraklık ve küresel odaklı bir mesele haline dönüşmüştür. Şiir ise kara; ilâhî, mucizevi tarafından yaklaşır.

Bu noktada soruya tekrar nazar etmekte fayda var. Kar yağacağı bir gecede kimleri arayabilirim telaşında değilim. Cevap arayışım aslında bir dost arayışımın, dost hasretinin perdelenişinden ibaret. Bilmemek değil beni aramaya icbar eden. Dostluğun çatlattığı sınırlarda dolaşmak, dostluk emanetini bir çılgın gibi üstlenenlere şahitlik edebilmek.

Dostluğun künhüne varmak, onu etimolojik bir kavram olarak incelemekle yürünecek bir yol değil bizim için. Zaten dostluk bir cevher bir kök değil mi? Köklerin parçaları, insanoğlunun sırrını çözmeye muttali olamadığı fevk’azzaman, fevk’almekan bir alan. Öyleyse dostluğun sırrına vakıf olmak, dostluğu kemâle erdirmiş yüce gönüllerinin hatıraları önünde diz kırarak, dirsek çürüterek mümkün olabilir. Bu sırrın öğretildiği yüce medreselerin başında gelir Sevr mağarası. Ve Hz. Ebûbekr-i Sıddık…

Ömrümün uzayıp geldiği şu vakte kadar kar yağdığı için kimleri uyandırdım ya da kimler tarafından uyandırıldım? Kar yağışını, kar yağdığını hava tahmin raportörlerinden değil defaatle annem ve babamdan aldığımı hatırlıyorum. Evet kar yağdığı zaman beni uyandıran daima annem ve babamdı. Muhtemel ki ben de ailem olarak seçilmişler dışında kimseye kar yağdığı haberini ulaştırmadım. Karlı bir gece vakti uyandırmanın ve uyandırılmanın heyecanını ben de tattım.

Olgun VERİM

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.