166 views 7 mins 0 yorum

Gerçek Kadar Absürt

In Öykü
Mart 02, 2024

Martılar havada usul usul süzülürken araba yamacı çoktan aşmıştı. Meczup, gelen gidenden habersizce etrafına bakınıyor, yarım sigara izmariti bulmak için deveran ediyordu. Meczup dışında herkes bir durgunluk içindeydi. Köyde yaşam, çağıl çağıl akan derenin aksine durmuş gibiydi. Yüzler gergin değil, güleç de değildi. Koca boyunlarında çivi ya da üçgen bıçaklardan hıltar takılı çoban köpeklerinin ifadeleri dahi belirsizdi. Asırlardır güneşe, kara, yağmura ve bilcümle hava olayına karşı kayıtsız kalan kayaların dile gelivermesi gibi arabanın gelmesiyle sessizlik ve durgunluk bozulmuştu.

Çocuklar arabanın bıraktığı toz dumanın peşinden koşarken, yaşlı kadın perdeyi araladı. Arabaya bakınca annesinin sırtında eşekle günlerce yol aldıkları zamanları hatırladı. Çocukluğunda arkadaşlarıyla çevirdiği topaç seslerini, yaz akşamları babasının avladığı tavşana nasıl sevindiğini, düğünlerde kılık değiştirerek oynayanların şen şakrak gülüşlerini. İyi ve kötü hatıralar aynı anda hücum ettiğinde buruşuk bir iç gıcırtısı alır insanı. Sıcaktan zift gibi eriyen bedenler, soğuktan kaskatı kesilen zehirli saçaklar, traktörün altında kalan samanlı cesetler, solucan gibi kasılıp salınan bütün o acayip şeyler. Kadının gözünden gayri ihtiyari yaşlar dökülüyordu. Kapının çalmasıyla hemen gözünü sildi ve kapıya koştu. Gelenler püf çiçeği gibi dağıldılar. Meczup, dağılanları uzaktan uçan izmaritlere benzetiyor, koşuyor, koşuyor, yoruluyordu. Dağın ardından süvariler sökün ediyor, zemini delmeye çalışan coşkun lavlar fışkırıyordu hengamenin arasından. Hatıralarının gerçeküstü fantastik bir yapıya büründüğünü anlayan yaşlı kadın, zamanında okuduğu İngiliz korku romanlarını silmek istiyordu aklından. “Hoş geldiniz, yamacı usul usul aşan arabanın sakinleri’’ diyordu yakınlık derecesini unuttuğu akrabalarına. Yaşlı kadın perdeyi biraz daha aralayınca koca koca çadırlar dürülüyordu önüne. İçinden Türk olmadığını iddia eden üç Eskimo çıkıyordu. Tilki tüyünden kalpaklarını yaşlı kadınının önüne koyuyorlar ağırbaşlı tavırlarla. Çekik gözlerinin arasından çıkan sis bütün odayı kaplıyordu. Sislerin arasında kilise zangoçları başpapazın cesedini yargılıyorlardı. Hatıraları gibi tarihi bilgilerinin de fantastik bir yapıya büründüğünü anlayan kadın okuduğu bütün tarih kitaplarını silmek istedi aklından. Kendi kendisiyle savaşan ordular gibi şaşırıyordu haline. Perdeyi biraz daha araladı. Bu sefer yalnızca sesler duyuyordu. Yaşlı kadın perdeyi değil pencereyi aralamış olmasın? Kimse en ufak konuşmuyordu. Arabadan inenler hasta ziyareti gibi alelacele kalkıyorlardı. Martılar havada süzülmeye devam ederken araba çoktan yokuşu iniyordu. Meczup uzaktan sigara tabakasına benzetiyordu arabayı. Koşuyor, koşuyor, yoruluyordu. Yaşlı kadın, bir meczuba bakıyordu bir kendine. Bütün hatıra ve hayallerini gerçeğe benzetiyordu. Bütün gerçekliğini hatıra ve hayale benzettiği gibi. İhtiyarlığın, iradeyi kördüğüme soktuğunu anlayan kadın silmek istiyordu çöl gibi büyüyen gerçekliğini. Koca hıltarlı çoban köpekleri havlıyordu. Meczup kendisini koca bir izmarite benzetiyordu aynanın karşısında. Yaşlı kadın başpapazın cesedini yargılayan zangoçlara yeni bir mumya tarifi veriyordu. Antik dönemden kalma parşömenin esrarı çözülüyordu. Köylüler tekrar sessizliğe bürünüyorlardı. Fantastik bir gerçeklik dünyasında boğulunca anlıyordu yaşlı kadın gerçeğe yapışan ne olursa olsun gerçeğin bir parçası haline geldiğini.

Meczup, her gün, Allah’ın her günü aynı tuhaflıkları seziyordu içinde. Herkes koşturuyor, adım atıyor, o şifalı bitkiler kazanından sızan şifalı dumanlar gibi yayılıyordu köye. Halbuki doğduğunda cüsseli, kelli felli adamlar zor taşımışlardı onun kundağını. Mazereti yoktu meczup olmamak için. Tanrı sevgisiyle aklını yitirdiği söyleniyordu. Her şeyi cam gibi görüyor, kendisini her gün biraz daha delirtiyordu. Yaşlı kadın, meczubu hiç aç bırakmamıştı. Onu kendi tanımladığı lahut aleminden bir yansıma olarak görüyordu. Meczubun ruhu bedeninden kopup da toprağa verildiğinde, ormanda uçuşan böcekler ahit yeniler gibi sesler çıkarıyordu. Yaşlı kadın perdeyi araladığında, hep aynı hikâyede sıkışan insanın şuur halini hissediyordu artık. Bulduğu ilk izmariti meczubun mezarına götürdüğüne, hayallerin, gerçeklerin ve hatıraların absürt oyununun bitmiş olduğuna sevinmişti.

*görsel: matthew-brindle-KBUqsvMIhLc-unsplash