72 views 7 mins 0 yorum

Bir Yudum Hasret

In Öykü
Mart 11, 2022

Yedinci kuyu da taşlarla kapatılmıştı nihayet. Anlam veremiyordum bu duruma. Ardımızda kudurmuş bir ordu, ufkumuzda kıpkızıl çöl vardı ve bizler adım adım geri çekiliyorduk. Günlerdir uykusuzduk. Açlık hissini unutalı kaç gün oldu, hatırlamıyorum. Su içmek üzere hücuma kalktığımız her kuyu, kat’i bir emirle taşlarla dolduruluyor, bizlerse kuyuya düşen sayısız taş parçasından biri olmanın arzusuyla, içimizi eze eze kuyuları imha ediyorduk. Tuhaf, çok tuhaf. Düne kadar düşmanın göğsüne saplanan ve ciğer delen bir süngü olmayı arzulayan ben, bugün kuyuya düşen alelade bir taş olmanın hülyasını yaşıyorum.

Sekizinci kuyunun kapatılışını izliyorum. Komutanımızın kan kırmızısı yüzüne çarpıyor gözüm. Onu ilk kez gördüğüm günü anımsıyorum. Alnındaki kırık çizgiler, gözlerindeki mavzer siyahı hırçın bakış ve omzundaki genişliğin lütfuyla sipervarî bir heybete dönüşen o yalçın göğüs… O gün de bu gibi düşüncelere sürmüştü beni. “Bu adamın ardında ölünür!” demiştim. Bazı komutanlar vardır. Tüm neferlerinin muhayyilesindeki emir-komuta esasını yerle yeksan eder. Teğmen Refik Bey! Benim de muhayyilemi öyle tarumar ediyordu. Onun bir başkasına tekmil verme ihtimali bir türlü yer etmiyordu bende. Teğmen Refik Bey! Seninle ölüme yürüyorum işte. Sekizinci kuyu da kapatıldı. Fakat hala anlam veremiyorum buna.

Memleket hasreti böyleymiş demek. Yârimle beraber geldiydim asker ocağına. Köyden çıkarken benimleydi. Ağdağı’nı aşarken yanımdaydı. Körgöz çeşmesinde soluklanırken dizimin dibindeydi. Refik Komutanım’a ilk tekmilimi verirken de benimleydi. Vuslatın hayaliyle aklımda, izdivacımıza ahit kıldığımızın günün heyecanıyla yüreğimde, kahrın her rengini ezbere bilen elleriyle ilmek ilmek işlediği mendiliyle göğüs cebimdeydi. İşte öyle benimleydi. Atam geldi sonra. Talim yerinde çamura bulanan yüzüme bakıp, “Oğul!” dedi. Çok şey demezdi babam. Sadece bakardı. Onun bir başında, herhangi bir tahsillinin havsalasından daha çok kelime çıkardı. Atam geldi. Atam geldi geleli, yârim gelmez oldu. Neden sonra boran yedim sırtıma, hasta düştüm. Anam geldi elinde cimcik çorbasıyla. Anam geldi geleli, atam dört nala mahmuzlayıp atını gider oldu. Herkes geldi memleketimden. Kağanı süren emmimin ak saçlarını gördüğüm gün, bağından elma aşırdığım Abdullah emmi bile geldi. Bir tek cânım arkadaşım Kundura gelmedi. Tevellüdümden 7 harman vakti sonra, Tayyip emminin tarlayı sürerken bulmuş ve eve getirmişti babam. Gözleri açılmamıştı daha. Havlamayı bile edemezdi hakkınca. On harman vakti oldu o bize geleli. Köye gelen bir subaşının ayağındaki potini görüp, “bu nasıl potin baba?” diye sorduydum bir keresinde. Babam “sus” işareti yapadursun, subaşı emmi beni duymuş olacak ki “Potin değil kundura!” demişti. Kunduraya isim düşündüğüm bir gece, “çok güzel bir isim olmalı” diye iç geçirirken, o güne kadar gördüğüm en güzel şey olan o subaşının ayağındaki kunduralar gelmişti hatırıma. Kundura… Ne güzel oyunlar oynardık onunla. Buraya geldim geleli, Kundura gelmez oldu. Memleketten herkes geldi. Hatta muharebe yerine giderken uğradığımız köydeki kambur teyzeyi gördüğüm o an, köydeki yatalak ninem bile geldi ama Kundura hâlâ gelmedi. Dokuzuncu kuyu da kapanıyor işte.

Onuncu kuyunun başındayız. Refik Komutanım hala taviz vermiyor o heybetli duruşundan. Gidip sorasım geliyor; “Komutanım, ne diye kapatırız bunca kuyuyu? Görmez misiniz ki kırılırız susuzluktan?” Neden sonra Amasya’dan çıkarken babamın söylediği o söz geliyor aklıma; “Komutanın sözü benim sözümden yeğdir. Etmem dersen, hakkım zehirdir. ‘Et!’ diyecek, edeceksin. ‘Yap’ diyecek, yapacaksın. ‘Öl’ diyecek, öleceksin.” 

Ardımızda it gibi kudurmuş düşman, önümüzde kıpkızıl çöl. On birinci kuyu taşlarla kapatılıyor. Artık kimse gelmiyor memleketten. Kimse gelmiyor ve memleket hasretim tek bir şeye mahsus kalıyor. Kızılırmak. Çağıl çağıl akan o Kızılırmak. Şimdi ne yâr gelir, ne ana. Kum taneleri gözlerimde damla damla. On birinci kuyu, taşlarla kapanıyor. 

On ikinci kuyunun başındayım. Etrafta taş gözükmüyor. Refik Komutan geliyor. Durumu arz edip, Kuyuya meylediyoruz. Herkes Kuyuya atlamaya ve hatta bir yudumu için kuyu dibinde boğulmaya hazır. Refik Komutan bir parça kağıt çıkarıyor cebinden. Ecnebi lisanıyla bir şey yazıp, kuyunun köşesine sıkıştırıyor. Hiçbirimiz idrake tahsil yetiremiyoruz. On ikinci kuyu açık kalıyor, biz geri çekilmeye devam ediyoruz. Kağıdın üzerinde, anlamadığım o lisanda; “ATTENTION! COLERA!” yazıyor.

Muhsin Gazi ERDEM

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.