
Serinin ilk yazısını görmek için tıklayınız. Serinin ikinci yazısını görmek için tıklayınız. Serinin üçüncü yazısını görmek için tıklayınız. Serinin dördüncü yazısını görmek için tıklayınız.
Sen şimdi yoksun ya
Kalın gocuklar da ısıtmaz beni
Yeni yöntemler gelişir ritimlerimde
Akli dengem de tanısız denge yitimi
Alt üst olur ya her şey
Bazen Pele de driplinge kalkarken düşer
Zeki Müren ilahi söylemeye yeltenir
Olur bazen bu tip şeyler
Ulusu ikiye ayıran biricik şey
Menemeni soğanlı ve soğanız sevenler
Beride kalır ve sair
Ve topyekun zirzop ikircik kümesi
İşte bu yüzden ütopya bir ülkedir
Para birimi, “rıza” olan bir ülkedir
Belki bu yüzden Etiyopya
Cibuti kadar sevimli değil
Yine de Amharca bileydim
Isıtırdım battaniyesiz bir kermesi
Harbi düşler düşünürüz bu sokakta
İşte sen yoksun ya
Düşlemeye yeltenmek bile
Seni düşünmeye çıkar
Düşünüp taşınanlar da vardır
Bir gelenek koyardım adını;
Orada düşünenler,
Genelde karşı mahallede kiraya çıkar
Şimdi sen yoksun ya
Memleket ittifak kurmakta aksak kalır,
Vatandaşı “daş” olmaktan
Tereyağından kıl çeker gibi
Ayırır köstekli gündem
Dedem, ajans izlemekten hastalanır,
Prostat TV başında başlar,
Bizim köyde bir acayiptir bülten,
Çanak anten kıbleye ters istikamette çeker,
Tavada soğur kavga zemini menemen,
Korkarım Sevgilim;
Ülkeyi bir aklı ileri üçe böler,
Taşçılar vardır orada,
Kağıtçılar ve
Makasçılar
Birkaç nebze yığınlaşırız Çiçeğim,
Taşçılar taşlamakta mahir
Kağıtçılar “üç” sıfatıyla müsemma
Makasçılar genelde ibnedir
İkiye ayıracak ya güya
İşte buna bölmek denir.
Tamamdıııır! On numara aşk şiiri! Neymiş efendim, bizim deli oğlan aşktan ne anlarmış? O mendebur gelsin de görsün şu şiiri. Kırk tane Victor bir araya gelse nah çıkarır böyle bir şiir. Gerçi yüreğimizin şartellerine ince ayar verecek herhangi bir namahrem tevafuk etmiş değil ömrümüze ama… Altı üstü aşk işte. Aşkı bilmek için yaşamaya ne hacet? Hem o arsız Hüsüyn gibi ırz düşmanlığı yapmanın adı aşk ise adı batsın, toprak alsın da zebanilere satsın. Dediğim gibi altı üstü aşk işte. Bacak kadar bir veledin yeni alınmış öteberiye çullanması gibi bir şey. Görgüsüzlük gibi ama öyle de değil aslında. Yani o çocuğun yaptığını ben yapsam, görgürüzlük olurdu. Kısaca çocukluk gibi ama öyle de değil. Kürdan gibi incecik bir detay var ortada. Aşk, o çocukla öteberi arasında meydana gelen olayın adı değil. Aşk, o çocuğun öteberiye koşması. Yani heyecan, yani umut, yani merak, yani kalbe hitap eden bilimum duyguların bir anda küüüt diye yüreğe çarpması ve çarpılan er yahut hatun kişinin dört tane damarının oracıkta tıkanması. Az çok böyle bir şey. Yahu her şey tamam da bunlar şimdi anlar mı bundan? Haksız da değiller hani.. Aşk bana da karışık geliyor ağabey. Doğruya doğru, aşık olmasak da aşkın meşin kafa Hüsüyn’ün dediği gibi bir şey olmadığını biliyoruz. Neymiş efendim, aşk, öğle vakti güneşe bakmak gibi bir şeymiş de bir kere baktıktan sonra göz bir müddet hiçbir şey görmez imiş. Ulan ibiş, madem gözün kararacak, aklın bulanacak, adımların şaşacak ne diye güneşe bakıyorsun o zaman? Efendi olacaksın! Anan baban sana kimi münasip gördüyse, gidip ona aşık olacaksın! Haaa öyle düşüncesiz, münasebetsiz de değil! Gidip, “anam babam sizi bana, bana sizi münasip görmüş, şayet yüksek müsaadenleriniz olur ise sizlere aşık olmak isteriz” deyip, aşık olmak için usulünce izin alacaksın! Bizim Tacettin mesela.. Mushaf gözüme, adam tam okka bir insan. Geçen sene isimsiz bir mektup bulmuş ceketinin cebinde. İlan-ı aşk, dinamo şarj, haydi marş marş! Oracıkta yırtıp attı mektubu. Anlayacağın, Tacettin güzel insan İlhami ağabey.
Çapkınlığı aşk sanıyor bizim Mulaim. Hatunlar bunu Romeo bellemiş. Gel gelelim katıksız Don Juan hergele. Mapus yatan mahkumun duvara attığı çeltik gibi çetele tutuyor namussuz. Sorsan aşk adamı züppe. Yok ağabey, hani desem ki dünyanın çivisi çıkmış, bunca kazık çakmışın gücüne gider. Neyse, görülecek hesabımız var İlhami ağabey. Allah için sever sayardım bizim Niyazi emmiyi. Dingo ayarlı ağıl Hüsüyn’ü teselli ederken işittim söylediklerini. “Bizim deli oğlan aşktan ne anlar, sen darlama içini” diyordu bıyık altından. Mendeburluğun ne lüzumu var İlhami ağabey? Papyonsuz Carl Fredricsen Hüsüyn! Neyse, Niyazi emmi nabzımdaki yedinci opsiyon bundan kelli. Önümüzdeki hafta radyoda okuyacağım bu şiiri. Görsünler bakalım aşk neymiş, aşkın şiiri nasıl yazılırmış. O Hüsüyn de Niyazi de Nihat da görsün.
Radyo demişken, yayınları sen de takip ediyorsun öyle değil mi? Gerçi şu sıralar maddiyat büküyor belimizi. Eşref Şefik de çıkmıyor telefonlarıma. Anlayacağın çay kaşığını mikrofon yapmaya devam edeceğiz bir müddet daha. İşin kötü yanı, bizim ana yadigarı radyo da iyiden iyiye dökülmeye başladı. İki hafta önce olanları biliyorsun zaten. Yayını yarıda kesmek zorunda kaldıydım hatta. Heh, işte o hadise. Yediremedim kendime ağabey. Biberon kılıklı Sami! “Bak bak, bizim deliye bak! Radyoyu almış önüne, hoparlöre dayamış ağzını, elinde çay kaşığı, güya yayın yapıyor avanak” deyince, tutamadım kendimi ağabey. Ben bunca deliyle nasıl başa çıkacağım İlhami ağabey?
Ne oluyor lan orada? Ulan.. Ulan! Ulan herifin teki Nihat’a bıçak çekmiş! Tutmayın lan beni! Tutanın bağını bostanını…….!
Muhsin Gazi ERDEM