
Birkaç ay olmuş seni görmeyeli,
seni görünce anımsadım,
zamanın nasıl da uzunca geçtiğini,
sahibiyiz sandığımız şeylerin
bizi nasıl da birbirimize uzak ettiğini,
gidişinle buz kesen yanlarımın
senin bir anlık karaltınla
anbean nasıl da eriyip gittiğini,
bunları hep seni görünce
yani ayrılığın tam zamanında
sızım sızım sızlarken içim,
gördüm,
göründü herkes tarafından
gizi şanımda bırakıp nasıl da kahrımı biçtiğini
Elinde kırmızı kitaplarla tanıdım seni
gül koklar gibi kokluyordun onları,
sakla kendini oradan dilinden kimse anlamaz,
ki öyle gittin ki tekrara düştü sözlerim
neyse boş ver zaten,
belli ki artık ben de anlamam
Bazen böyle olur, bir küçük an
zamanla verdiğin yetmiş asırlık savaşı mecalsiz bırakır;
bense bunca olana rağmen hâlâ garipser
ve geçti derim
geçti, bazen diye kendimi avutmalarım,
geçmediğini,
akşamın bir yıldıza saplanıp kaldığını görünce
yani seni görünce,
sonsuzluğu bir kez daha anlarım
Budur derim belki söylediklerimin sonu
söylediğim sözlerin sonu
budur belki
Bir ses ver, bir ses daha
o sesler olsun kuş seslerinden
açıkça duyur kuşlara gözlerine baktığımda
kanatlarım kapalı uçtuğumu
Şayet geçmeyeceksen buradan,
yirmi birinci asrın
ilk çeyreğinin son perdesinde
yani seneye eylülde
artık bir ses veremem sana,
ama sen yine de sakla bunu herkesten,
sakla rüyanı dalkavukça gözlerden
üşüdüğün vakit giyin, kalabalık yanlarına,
savaşın başlamasını bekleme kuşanmak için cevşeni
üstünde olsun bu şiir,
üzerinde yazılı büyüklerin duasıyla.
Yakuphan Ustaoğlu