
“Ramazan’da bir âli-şân ederler
O şehr-i sıyâmı zi-şân ederler
Fukara gönlümü gülşen ederler
Mevlâ’ya emanet olsun Erzurum”
Sevdiğimin anısına…
Gömülmemiş ölümü sözcüklere yüklüyor
ve onlara râm ediyorum kendimi,
ardında bıraktığın sözlerden yapılma sükûtla
bir devran dönümünün akşamında
son nefesini üflerken harflere
hiç yadırgamadan yazıyorum son mektubumu
o ki, ismiyle müsemma
Henüz prim vermeye başlamamışken yaşadığım günlere
ve rakamlardan sınır çizmemişken gözlerime,
günbegün lekelenmemişken
yaşatılmayı hissettiğim yerlerim
ölüm aydınlığı çağrıştırırdı
ben,
kınıma gizlediğim su tabancam,
camdan sarkıttığım poşetle göğü delerdim,
sayfalarım birbirine karışmamıştı
yazılmış olanı söylerdi dilim,
bildiği hakikatlere tutunuyordu
şimdilerde yumruğunu sıkan ellerim
Sen gittikten sonra
dünyayla verdiğim kavgada
muşta niyetiyle kullandığım aşklarım
ve yürüdüğüm yollarımın
hepsi kan revan,
düşlerim bölük pörçük,
sırtım yer üstü
ve sen gittiğinden ötürü
bekleyişlerimin hepsi
yaban bir zamana düştü
Yokluğunda biraz daha büyüdü bu binalar
ve onlar, yüksek katlılar, karabasanlar
saklanacaklarken bir Yahudi gibi
ispiyonlanacaklar taze bir öç ile
nefesleri kesilince demirden bir kubbede
yanlarına en çok ölüm meleği yakışacak
Bunlar bilindik şeyler
ama sen değil,
üzerime alınmam üzerime saldıran ne varsa
çünkü bilirim,
sen değil, dünya saldırıyordu senin ağzından
açığa aldığım bütün hinlerden
bir başka hinlik doğuyordu,
ben yaklaşmaya çalıştıkça sana
anlıyordum ki insan,
ölmek için bir sebebe sarılıyordu
yaşamak için bir bahaneye,
kalbimi ısıtan gözlerindi
soğuk iklimden baktığın
artık ben
her geçen gün çoğalan yokluğunun
bahanesinden kaçıyor sebebine sarılıyorum.
Yakuphan Ustaoğlu