107 views 8 mins 0 yorum

Ateşten Gömlek

In Öykü
Eylül 20, 2023
Serinin ilk yazısını görmek için tıklayınız.
Serinin ikinci yazısını görmek için tıklayınız.
Serinin üçüncü yazısını görmek için tıklayınız.
Serinin dördüncü yazısını görmek için tıklayınız.
Serinin beşinci yazısını görmek için tıklayınız.
Serinin altıncı yazısını görmek için tıklayınız.
Serinin yedinci yazısını görmek için tıklayınız.

Amma nazlandın be oğlum. Çiçek böcek mi alayım illa? Şöyle dizlerimin önüne çöküp kıraathanenin orta yerinde; “Ey Nihat Nihat, neden Nihat’sın sen? Vazgeç naz yapmaktan.. Çayımın demi, gözlerimin nemi, kahvaltımın çöreği, horozumun ibiği.. Affet beni?” mi diyeyim?

Altı üstü ümüğünü sıktık. Gören de bir şey sanacak… Hem hasta adama öyle küt diye söylenir mi onca şey? Eeeeee kes lan naz etmeyi! Vallahi düşündükçe sinir kat sayımda hatrı sayılır bir yükseliş cereyan ediyor. Kalıbının adamı ol!

“Mümtaz ağabey. Bir tek şartım var. Şayet onu kabul edersen seni affetmek şöyle dursun, ömür boyu çayın tütünün benden!”

Ulan Nihat, düşündüğüm şeyi söyleyeceksen şu iskemleyi kafanda parçalarım haberin olsun.

“İster iskemleyi ister masayı kafamda parçala. Hüseyin emmiyle paşa paşa oturacak, efendi gibi helallik alacaksın. O kadar!”

Son zamanlar size tebelleş olan bu cesaretin kaynağını bana da söyleyin de o pınarda bi gusledeyim. He? Ne dersin?
Yiğidim, aslanım, bidenem. Hepiniz mi ırz düşmanı oldunuz ulan!?

“Bu kalın kafalının söz dinleyeceği yok Rıfat. Mümtaz abimizi tutun kollarından, içeri getirin.”

Noluyor ulan! Şşş alooo, bırakın lan beni! Rıfat babanın bıyığına tükürürüm bak! Sertaç, bıraksanıza oğlum! Lan delirtmeyin beni!”

“Oturtun abi şu sandalyeye, bağlayın elini ayağını. Bant çekin bi de ağzına. Madem efendi gibi dinlemiyor, biz de böyle dinletiriz.”

***

İlhami ağabey, yüzüne bakamıyorum hakkını helal et. Lakin sana anlatmak mecburiyetinde olduğum birtakım sakıncalı hadiseler vuku buldu. Evvela biraz soluklanayım. Koşa koşa geldim camiden. Minareye çıkmak bi dert, inmek iki! Neyse…

Nihat’ın hain planına kurban gittik evvela. Beni ardında yedi leş bırakmış Tornavida Bilal gibi tevkif ettiler resmen. O ayı kırması Rıfat olmasa Sertaç ile Nihat’ı üst üste koyar kebap yapardım ya neyse… Lafı beyhude yormayalım ağabey. Bu kardeşini içeri çekip elini kolunu bağladılar. Ağzına bir de bant…

Başladı Nihat anlatmaya;

Uzun süre tedaviye yanıt vermemişim. Beni hastaneden hastaneye sevk etmişler. En nihayetinde özel bir hastanede tedavi altına almışlar. Bir dizi ameliyat, operasyon, ilaç vs… Bunların hepsi mangırla olan şeyler ağabey. Bir de ilaç istemişler ki o biçim. Taa ecnebi diyarından gelmesi lazımmış da bilmem şu kadar mark, bu kadar dolarmış da bilmem ne. Bi fatura kesmişler, Kaytan Muharrem’in sol kolu gibi! Sonra ne mi olmuş ağabey? Benim Irz Düşmanı Hüseyn dediğim Dertli Hüsün, Hınzır Burnu’ndaki tarlasını satmış da tüm masrafları ödemiş. Bu laflara kanıp da ırz düşmanı dediğim adamı affetmezdim elbet. Lakin dahası var ağabey.

Gençlik yıllarında anamıza vurgun olan Dertli Hüsün, bizimkilerin düğününden sonra bağrına taş basmış. Hani biz bacak kadarken peder bey bazen söylenerek eve gelir; “Yahu çarşıda kime ne kadar borcumuz varsa yine biri gelmiş hepsini kapatmış. Sordum soruşturdum, hayır sever adamın tekidir, birkaç ayda bir gelip herkesin borcunu kapatıp gider diyorlar. Kimdir, adı nedir deyince de ‘bir elin verdiğini diğer el bilmeyecek’ deyip gidiyor diyorlar. Allah Allah.. Kaldı mi böylesi?” derdi ya hani… Meğer o adam bizim Dertli Hüsün’müş. Herkesin değil bir tek bizim borçları kapatır gidermiş. Allah var bugüne bugün yan gözle bakmışlığı olmadı hiç. Anamla sokaktan geçerken ne zaman Hüsün emmiye denk gelsek, başını eğer karşı yola geçer, yoluna devam ederdi. Acaba dedim ağabey, haksızlık mı ettim? Bunları öğrenince hocasına aşk mektubu yakalatmış ilkokul bebesi gibi mahcup oldum. Evvela Nihat’ın körüklü sallama operasyonlarından biri sandım ama hepsi hakikatmış.

Dahası var ağabey. Her ay gidip “Pederden kalma emekli maaş” diye çektiğim para var ya… Ulan yemişler beni ağabey! Baba ölünce emeklisi anaya kalıyormuş. O da ölünce finiş! Meğer babadan kalma emekli parası diye çektiğim paraların hepsi Dertli Hüsün’ün paralarıymış. Yıllardır bana ayak yapmışlar ağabey!

Olan oldu İlhami ağabey. Ferimizin yettiği kadar yaşadık. Hayatımızın hulâsası: birilerinden helallik dileme mecburiyetinde geçen bir ömür, hepsi bu. Çünkü bir vebali vardır sözün. O gün mumun üzerine düştüğü kitapta şöyle bir cümle geçiyordu ağabey; “Ama aramızdaki melek veya melekler amellerimizle niyetlerimiz arasındaki boşluğu doldurur. Hatırlar mıyız hem sağımızda, hem solumuzda oturan; amellerimizi tespit eden iki de melek olduğunu? Çağdaş telaş cevaz verir mi buna? Oysa onlar ne kadar çok karışıyor konuşmalarımıza…”

Bu köy, şu kıraathane, bunca insan! Ben kimseyi bıçaklamadım ağabey. Lakin ömrümce bir neşter taşıdım ağzımda. O neşterle her gün bir başka insanın kalbini deştim. O neşterin adını “dil” koymuşlar.

Bu akşam sahura kalkacağım ağabey. Sonra bir niyet edeceğim; “Niyet ettim toplumun felahı ve Allah’ın rızası için suskunluk orucu tutmaya.”

***

Ulan Nihat! Minareye çıkıp “Herkes hakkını helal etsin!” deyu bağırdık diye mi giydirdiler bana bu ters gömleği? Bu ateşten gömleği?

– SON –

Muhsin Gazi ERDEM

Bir yanıt bırak
You must be logged in to post a comment.